çok kâhinler imana geldiler. Çünkü daha cinler taifesin-
den olan muhbirlerini bulamadılar. demek kur’ân hati-
me çekmişti. İşte, eski zaman kâhinleri gibi, şimdi de
medyumlar suretinde yine bir nevi kâhinlik, Avrupa’da,
ispirtizmacıların içlerinde baş göstermiş. Her ne ise…
El hâ s ı l
: resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nü-
büvvetinden evvel nübüvvetini tasdik ettiren ve tasdik
eden pek çok vakıalar, pek çok zatlar zahir olmuşlar.
evet, dünyaya manen reis olacak
(HaşİYe)
ve dünyanın ma-
nevî şeklini değiştirecek ve dünyayı ahirete mezraa yapa-
cak ve dünyanın mahlûkatının kıymetlerini ilân edecek ve
cin ve inse saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fânî cin
ve insi idam-ı ebedîden kurtaracak ve dünyanın hikmet-i
hilkatini ve tılsım-ı muğlâkını ve muammasını açacak ve
Hâlık-ı kâinatın makasıdını bilecek ve bildirecek ve o Hâ-
lıkı tanıyıp umuma tanıttıracak bir zat, elbette o daha gel-
meden her şey, her nev’, her taife onun geleceğini seve-
cek ve bekleyecek ve hüsnüistikbal edecek ve alkışlayacak
ve Hâlık’ı tarafından bildirilirse o da bildirecek. nasıl ki,
sabık İşaretlerde ve misallerde gördük ki, her bir nev-i
mahlûkat, onu hüsnüistikbal ediyor gibi mu’cizatını gös-
teriyorlar, mu’cize lisanıyla nübüvvetini tasdik ediyorlar.
HaşİYe:
evet, sultan-ı levlâke levlâk, öyle bir reistir ki, bin üç yüz el-
li senedir saltanatı devam ediyor. Birinci asırdan sonra her bir asırda
lâakal üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti vardır. küre-i arzın yarısını
bayrağı altına almış; ve tebaası kemal-i teslimiyetle ona her gün sa-
lâtüselâm ile tecdid-i biat ederek emirlerine itaat ederler.
ahiret:
öbür dünya, dünya haya-
tından sonra başlayıp sonsuza ka-
dar devam edecek olan ikinci ha-
yat.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
asır:
yüzyıl, çağ.
elhâsıl:
sonuç olarak, özetle.
evvel:
önce.
fânî:
ölümlü, geçici.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
Hâlık-ı kâinat:
kâinatın ve onun
içinde olan her şeyin yaratıcısı,
Allah.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hatime:
son.
hikmet-i hilkat:
yaratılış hikmeti
ve gayesi.
hüsnüistikbal:
güzel karşılama.
idam-ı ebedî:
dirilmemek üzere
sonsuz yok oluş.
iman:
inanma, İslâm dinini kabul
etme.
ins:
insan.
ispirtizma:
ölülerin ruhlarıyla ba-
zı şartlar altında haberleşmenin
mümkün olduğuna inanan görüş
ve bu maksatla yapılan faaliyet.
kâhin:
gelecekten haber vermek
iddiasında bulunan kimse.
kemal-ı teslimiyet:
tam bir tesli-
miyet.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lâakal:
hiç değilse, en azından.
lisan:
dil.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yaratık-
lar.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
manen:
manevî olarak.
manevî:
manevî yönden, mana-
ca.
medyum:
ruhlar arasında aracılık
ettiğine ve geleceği bildiğine ina-
nılan kimse.
mezraa:
tarla, ekilecek yer.
misal:
örnek, numune.
muamma:
manası zor anlaşılır
şey.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 304 | Mektubat
fından verilip, yalnız peygam-
berlerin gösterebilecekleri bü-
yük harika işler.
mu’cize:
Allah tarafından ve-
rilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük ha-
rika iş.
muhbir:
haber veren, haber-
ci.
nev:
tür, çeşit.
nev-i mahlûkat:
yaratıkların
çeşitleri, türleri.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik.
raiyet:
halk, tâbi olanlar.
reis:
baş, başkan.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
kerim ve Allah’ın insanlara bir
elçisi olan Hz. Muhammed.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sabık:
geçen, geçmiş, önceki.
salâtüselâm:
Peygamber Efen-
dimiz için yapılan dua ve ni-
yaz.
saltanat:
hâkimiyet.
Sultan-ı Levlâke Levlâk:
Al-
lah’ın “Sen olmasaydın; felek-
leri, âlemleri yaratmazdım” de-
diği Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed.
suret:
biçim, şekil, tarz.
taife:
topluluk.
tasdik:
onaylama, doğrulama.
tebaa:
halk, ümmet.
tecdid-i biat:
bağlılık sözünü
yenileme.
tılsım-ı muğlâk:
anlaşılması
zor, kapalı, gizli sır.
umum:
bütün, herkes.
vakıa:
olay.
zahir olmak:
ortaya çıkmak,
görünmek.
zat:
şahıs, kişi, fert.