İkincisi
: düşmanlarda bir hiss-i tenkit ve muaraza, ya-
ni kur’ân üslûbuna mukabele etmekle dava-i i’cazı kır-
mak hissi.
İşte bu iki hiss-i şedit ile, milyonlar Arabî kitaplar yazıl-
mışlar; meydandadır. Şimdi, bütün bu kitapların en be-
liğleri, en fasihleri kur’ân’la beraber okunduğu vakit, her
kim dinlese, kat’iyen diyecek ki, “kur’ân bunların hiçbi-
risine benzemiyor. demek kur’ân, umum bu kitapların
derecesinde değildir. öyle ise, herhâlde, ya kur’ân umu-
munun altında olacak; o ise yüz derece muhal olmakla
beraber, hiç kimse, hatta şeytan bile olsa diyemez.
(Haşİ-
Ye)
öyle ise, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, yazılan umum kitap-
ların fevkindedir.”
Hatta, manayı da fehmetmeyen cahil âmî tabakaya
karşı da, kur’ân-ı Hakîm, usandırmamak suretiyle i’cazı-
nı gösterir. evet, o âmî, cahil adam der ki: “en güzel, en
meşhur bir beyti iki üç defa işitsem, bana usanç veriyor.
Şu kur’ân ise hiç usandırmıyor; gittikçe daha ziyade din-
lemesi hoşuma gidiyor. öyle ise bu, insan sözü değildir.”
Hem hıfza çalışan çocukların tabakasına karşı dahi,
kur’ân-ı Hakîm, o nazik, zayıf, basit ve bir sahife kitabı
hıfzında tutamayan o çocukların küçük kafalarında, o bü-
yük kur’ân ve çok yerlerinde iltibas ve müşevveşiyete
sebebiyet veren, birbirine benzeyen ayetlerin ve cümlele-
rin teşabühüyle beraber, kemal-i sühuletle, kolaylıkla o
HaşİYe:
Yirmi Altıncı Mektubun ehemmiyetli Birinci Mebhası, şu cüm-
lenin haşiyesi ve izahıdır.
âmî:
okumamış, cahil.
arabî:
Arapça.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beliğ:
belâgatle, düzgün olarak
meramını anlatan, sanatlı söz ve-
ya eser.
beyit:
iki mısradan oluşan şiir.
cahil:
okuma yazması olmayan,
bilgisiz.
dava-i i’caz:
mu’cize oluş davası.
derece:
mertebe, değer.
ehemmiyet:
önem.
fasih:
güzel, açık ve düzgün.
fehmetmek:
anlamak.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 310 | Mektubat
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hıfz:
ezberleme.
his:
duygu.
hiss-i şedit:
şiddetli his, duy-
gu.
hiss-i tenkit:
tenkit hissi, eleş-
tirme duygusu.
i’caz:
mu’cizelik özelliği; takli-
di mümkün olmayacak dere-
cede güzel ve düzgün söz söy-
leme.
iltibas:
karıştırma.
izah:
açıklama.
kat’iyen:
kesinlikle, hiçbir za-
man, asla.
kemal-i sühulet:
tam bir ko-
laylık.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan Kur’ân.
mana:
anlam.
mebhas:
bahis, konu, kısım,
bölüm.
muaraza:
karşı gelme, söz mü-
cadelesi.
muhal:
imkânsız.
mukabele etmek:
karşılık ver-
mek, karşı gelmek.
müşevveşiyet:
karışıklık.
nazik:
narin, ince.
sahife:
sayfa.
sebebiyet:
sebep olma.
suret:
biçim, şekil, tarz.
teşabüh:
birbirine benzeme,
benzeşme.
umum:
bütün, tüm.
usanç:
bıkkınlık.
üslûp:
ifade tarzı, ifade biçimi.
zaif:
zayıf.
ziyade:
çok, fazla.