Mektubat - page 312

ve’s-saffat’taki
(1)
n
øj
p
ön
†r
ëo
e
ve
(2)
n
¿h o
ön
† r
ë o
e
hem birbirine,
hem onlara bakıyor; biri delinse, ötekiler az bir inhirafla
görünecek. Meselâ, sure-i sebe’nin ahirinde, sure-i Fâ-
tır’ın evvelindeki iki
(3)
»'
ær
ãn
e
birbirine bakar. Bütün
kur’ân’da yalnız üç
»'
ær
ãn
e
’dan ikisi birbirine bakmaları te-
sadüfî olamaz.
Ve bunların emsali pek çoktur. Hatta bir kelime, beş
altı yerde yapraklar arkasında az bir inhirafla birbirine ba-
kıyorlar. Ve kur’ân’ın birbirine bakan iki sahifesinde, bir-
birine bakan cümleleri kırmızı kalemle yazılan bir kur’ân’ı
ben gördüm, “Şu vaziyet dahi, bir nevi mu’cizenin ema-
residir” o vakit dedim. daha sonra baktım ki, kur’ân’ın,
müteaddit yapraklar arkasında birbirine bakar çok cüm-
leleri var ki, manidar bir surette birbirine bakar.
İşte, tertib-i kur’ân irşad-ı nebevî ile, münteşir ve mat-
bu kur’ân’lar da ilham-ı İlâhî ile olduğundan, kur’ân-ı Ha-
kîm’in nakşında ve o hattında bir nevi alâmet-i i’caz işa-
reti var. Çünkü, o vaziyet ne tesadüfün işi ve ne de fikr-i
beşerin düşünüşüdür. Fakat bazı inhiraf var ki, o da tab’ın
noksanıdır ki, tam muntazam olsaydı, kelimeler tam bir-
biri üzerine düşecekti.
Hem, kur’ân’ın Medine’de nazil olan mutavassıt ve
uzun surelerinin her bir sahifesinde lâfzullah pek bedî bir
tarzda tekrar edilmiş. Ağleben ya beş, ya altı, ya yedi, ya se-
kiz, ya dokuz, ya on bir adet tekrar ile beraber, bir yaprağın
ağleben:
çoğunlukla, genellikle.
ahir:
son.
alâmet-i i’caz:
mu’cizelik belirtisi,
mu’cizelik işareti.
bâhir:
açık, apaçık.
bedî:
eşsiz, harika, güzel.
emare:
belirti, işaret.
emsal:
örnekler, benzerler.
fikr-i beşer:
insanların fikri, insan-
ların düşüncesi.
gayet:
son derece, çok.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hat:
yazı.
ilham-ı İlâhî:
Allah tarafından kal-
be indirilen ilham.
inhiraf:
sapma, değişme, bozul-
ma.
inşaallah:
Allah izin verirse.
irşad-ı Nebevî:
Peygamberin doğ-
ru yolu göstermesi.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lâfzullah:
Allah lâfzı, Allah keli-
mesi.
manidar:
manalı, anlamlı.
matbu:
tab edilmiş, basılmış.
meselâ:
örnek olarak.
mu’cize:
peygamberler tarafından
ortaya konulan ve insanların ben-
zerini yapmaktan âciz kaldıkları
şey.
muhtasar:
kısaltılmış, kısa, özet.
muntazam:
derli-toplu, düzenli,
tertipli.
mutavassıt:
orta hâlli, orta dere-
celi
mücmel:
kısa, öz, özet.
münteşir:
neşredilmiş, basılmış ve
yayılmış.
müteaddit:
birçok, çeşitli.
nakıs:
noksan, eksik.
nakış:
süs, işleme.
nazil olma:
inme, indirilme.
nev:
tür, çeşit, cins.
niyet:
bir işi yapmayı önce-
den düşünme.
nuranî:
nurlu, parlak.
sahife:
sayfa.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tab:
kitap baskısı, kitap bas-
ma.
tasavvur:
hayal etme, düşün-
me.
tertib-i kur’ân:
Kur’ân’daki su-
relerin düzenlenmesi, sıralan-
ması.
tesadüf:
rastlantı; kendiliğin-
den meydana gelme.
tesadüfî:
rastgele, tesadüf ola-
rak, kendiliğinden meydana
gelerek.
vakit:
zaman.
vaziyet:
durum, hâl.
vech-i i’caz:
mu’cizelik yönü.
vecih:
yön, tarz, şekil.
zahir:
görünür, açık.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 312 | Mektubat
1.
Hazır kılınanlar. (Saffat Suresi: 57.)
2.
Hazır kılınanlar. (Saffat Suresi: 127; 158.)
3.
İkişer. (Sebe Suresi: 46; Nisâ Suresi: 3.)
1...,302,303,304,305,306,307,308,309,310,311 313,314,315,316,317,318,319,320,321,322,...1086
Powered by FlippingBook