p
¬u
Øn
c?
p
a n
án
YÉ° s
ùdG p
án
YÉ° s
ùdG o
™ p
fÉn
°U o
Öu
?n
?o
j Én
ªn
c Én
æn
d o
¬o
ap
q
ôn
©o
jn
h
p
?p
ón
j ?
p
a n
ºn
dÉn
©r
dG
Gk
Qs
ôn
µo
e o
?ƒo
?n
j …
p
òs
dG n
ƒo
g p
¿És
°ûdG o
º«
p
¶n
©r
dG o
¿'
Gr
ôo
?r
dG Gn
ò'
¡n
a p
¢SÉ s
æ?p
d Én
¡o
ap
q
ôn
©o
jn
h
.*G s
’p
G n
¬ '
dp
G '
B’ o
¬s
fn
G r
ºn
?r
YÉn
a :n
ƒo
g s
’p
G n
¬ '
dp
G '
B’*n
G
İşte şu tefekkür-i Arabînin tercümesi ve meali şudur ki:
Yani, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın altı ciheti parlaktır ve
nurludur. evham ve şübehat, içine giremez. Çünkü, ar-
kası Arşa dayanıyor; o cihette nur-i vahiy var. önünde ve
hedefinde saadet-i dâreyn var; ebede, ahirete el atmış,
cennet ve saadet nuru var. üstünde sikke-i i’caz parlıyor.
Altında bürhan ve delil direkleri var. İçi halis hidayet; sa-
ğı
(1)
n
¿ƒo
?p
?r
©n
j n
Ón
an
G
’lar ile ukulü istintakla “sadakte” dedirti-
yor. solunda, kalplere ezvak-ı ruhanî vermekle, vicdan-
ları istişhat ederek “Bârekâllah” dediren kur’ân-ı Mu’ci-
zülbeyan’a hangi köşeden, hangi cihetten evham ve şü-
behatın hırsızları girebilir?
evet, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, asırları, meşrepleri, mes-
lekleri muhtelif olan enbiyanın, evliyanın, muvahhidînin
kitaplarının sırr-ı icmaını camidir. Yani, bütün o ehl-i kalp
ve akıl, kur’ân-ı Hakîm’in mücmel ahkâmını ve esasatını
tasdik eder bir surette, o esasatı kitaplarında zikredip ka-
bul etmişler. demek onlar, kur’ân şecere-i semavîsinin
kökleri hükmündedirler.
Mektubat | 321 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
ma.
istişhat etmek:
şahit göstermek.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
meal:
anlam, mana.
meslek:
usul, tarz, tutulan yol.
meşrep:
yaratılış, huy, mizaç; ha-
reket tarzı.
muhtelif:
çeşitli, farklı.
muvahhidîn:
muvahhitler, Allah’ın
varlığına ve birliğine inananlar.
mücmel:
öz, özet, kısa.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nur-i vahiy:
vahiy nuru.
saadet:
mutluluk.
saadet-i dâreyn:
iki cihan saade-
ti, dünya ve ahiret mutluluğu.
Sadakte:
doğru söyledin.
sırr-ı icma:
icma sırrı, dağınık şey-
leri bir araya getirip toplama sırrı.
sikke-i i’caz:
mu’cizelik işareti, sik-
kesi, damgası.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şecere-i semavî:
semavî ağaç;
kökleri İlâhî ve semavî hakikatle-
re dayanan manevî ağaç.
şübehat:
şüpheler.
tasdik etmek:
onaylamak, doğ-
rulamak.
tefekkür:
bir mesele hakkında
zihni faaliyet gösterme, düşünme,
fikir üretme.
tercüme:
bir sözü bir dilden baş-
ka bir dile çevirme, çeviri.
ukul:
akıllar.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu, his.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
ahiret:
öbür dünya, dünya ha-
yatından sonra başlayıp ebe-
diyen devam edecek olan ikin-
ci hayat.
ahkâm:
emirler, hükümler.
arabî:
Arapça.
arş:
Allah’ın kudret ve salta-
natının tecelli ettiği yer.
asır:
çağ, yüzyıl.
bârekâllah:
Allah mübarek et-
sin, hayırlı ve bereketli olsun.
bürhan:
delil.
cami:
toplayan, içine alan.
cihet:
yan, yön, taraf.
ebed:
sonsuzluk.
ehl-i kalp:
kalp ehli olanlar,
kalbiyle manevî terakkide bu-
lunanlar.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
esasat:
esaslar, temeller.
evham:
vehimler, kuşkular,
kuruntular.
evliya:
velîler, Allah dostları.
ezvak-ı ruhanî:
ruhanî, ma-
nevî zevkler.
halis:
saf, katıksız; sadece, ger-
çek.
hidayet:
doğru ve hak olan,
İslâmiyet.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
istintak:
söyletme, konuştur-
1.
Akıl etmezler mi? (Yâsin Suresi: 68.)