Mektubat - page 324

Hem, kur’ân’ın içinde öyle bir göz var ki, bütün kâina-
tı görür, ihata eder ve bir kitabın sahifeleri gibi kâinatı göz
önünde tutar, tabakatını ve âlemlerini beyan eder. Bir sa-
atin sanatkârı nasıl saatini çevirir, açar, gösterir, tarif
eder; kur’ân dahi, elinde kâinatı tutmuş, öyle yapıyor.
İşte şöyle bir kur’ân-ı Azîmüşşan’dır ki,
(1)
*G s
’ p
G n
¬'
`d p
G n
B’ o
¬ s
`fn
G r
ºn
? r
YÉn
a
der, vahdaniyeti ilân eder.
p
án
ª '
« p
?r
dG?p
an
h É k
°ùp
fƒ o
e p
ô r
Ñn
?r
dG?p
an
h É k
æj /
ôn
b Én
«r
f t
ódG?p
a Én
æn
d n
¿'
G r
ôo
?r
dG p
?n
© r
LG s
ºo
¡
s
?dn
G
p
á s
æ`n
÷r
G?p
an
h É k
HÉn
é p
Mn
h G k
ô r
à° p
S p
QÉ s
æ`dG n
ø p
en
h G k
Qƒo
f p
•G n
öp
q
üdG n
¤n
Yn
h É k
©«/
Øn
°T
@É k
eÉn
e p
G n
h k
Ó«/
d n
O Én
¡u
?o
c p
äG n
ô r
«n
ÿr
G n
‹ p
G n
h Ék
?«/
an
Q
p
¿'
G r
ôo
?r
dG n
¿Én
g r
ô o
H r
Qu
ƒn
fn
h p
¿'
G r
ôo
?r
dGn
h p
¿Én
Á/
’r
G p
Qƒo
æ p
H Én
fn
Qƒo
Ño
bn
h Én
æn
Hƒo
?o
b r
Qu
ƒn
f-n
G
o
In
Ón
° q
üdG p
¬ p
d'
G = '
¤ n
Yn
h p
¬ r
«n
?n
Y o
¿'
G r
ôo
?r
dG p
¬ r
«n
?n
Y n
?p
õr
fo
G r
øn
e p
án
e r
ô o
ë p
Hn
h p
q
?n
ë p
H
(2)
r
Ú
p
e'
G p
¿É s
æ`n
?r
G p
ø '
ª r
M s
ôdG n
ø p
e o
?n
Ón
° q
ùdGn
h
On Dokuzuncu Nükteli İşaret
sabık İşaretlerde, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Ves-
selâm Cenab-ı Hakkın resulü olduğu gayet kat’î ve şüp-
hesiz bir surette ispat edildi. İşte, risaleti binler delâil-i
kat’iye ile sabit olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü
Vesselâm, vahdaniyet-i İlâhiyenin ve saadet-i ebediyenin
en parlak bir delili ve en kat’î bir bürhanıdır. Biz şu İşa-
rette, o muşrık, parlak delile ve natık-ı sadık bürhana,
âl:
aile.
âlem:
dünya, varlık sınıflarından
her biri.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
Âmin:
“Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
beyan etmek:
anlatmak, açıkla-
mak, bildirmek.
bürhan:
delil.
Cenab-ı Hak:
Allah; Hakkın ta ken-
disi olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
delâil-i kat’iye:
kesin ve şüphesiz
deliller.
gayet:
çok, son derece.
Hannan:
çok acıyan, çok merha-
met eden, Allah.
hürmet:
şeref.
ihata etmek:
sarmak, kuşatmak.
ilâh:
tanrı, ma’bud.
iman:
inanma, inanç.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
kabir:
mezar.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kat’î:
kesin.
kıyamet:
dünyanın sonu, kâina-
tın ölümü, varlığın bozulup dağıl-
ması.
kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
Muhammed-i arabî:
Arapların
içinden çıkan Peygamberimiz Hz
Muhammed.
muşrık:
parlayan, aydınlatan, nur
saçan.
natık-ı sadık:
dosdoğru konuşan.
nur:
aydınlık, ışık.
Rahman:
bütün varlıkların rızık-
larını veren Allah.
rehber:
yol gösteren, kılavuz, de-
lil.
resul:
elçi, peygamber.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
risalet:
resullük, elçilik, peygam-
berlik.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
sabık:
geçen, geçmiş.
sahife:
sayfa.
salât ve selâm:
dua ve selâm, Al-
lah’ın rahmeti, bereketi, esenliği.
sanatkâr:
sanatla uğraşan, usta.
Sırat köprüsü:
cennete girebil-
mek için herkesin üzerinden geç-
meye mecbur olduğu ve
cehennem üzerine kurulmuş olan
köprü.
siper:
arkasına saklanılacak şey,
koruyucu engel, kalkan.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefaat:
Hz. Peygamberin ve
diğer salih kulların, bazı gü-
nahkâr mü’minleri bağışlama-
sını Allah’tan dilemeleri.
tabakat:
tabakalar.
ünsiyet:
alışkanlık, dostluk, ar-
kadaşlık.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı.
vahdaniyet-i İlâhiye:
İlâhî bir-
lik; Allah’ın bir, tek olması.
yoldaş:
yol arkadaşı.
zat:
şahıs, kişi; Hz. Muham-
med.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 324 | Mektubat
1.
Bil ki: Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)
2.
Allah’ım! Kur’ân’ı bize dünyada bir dost, kabirde ünsiyetli bir yoldaş, kıyamette bir şefaat-
çi, Sırat Köprüsünde bir nur, cehennem ateşine karşı bir örtü ve siper, cennette bir arkadaş
ve bütün hayırlara götüren rehber ve önder kıl.
Allah’ım! Kalplerimizi ve kabirlerimizi iman ve Kur’ân nuruyla nurlandır. Kur’ân ve kendi-
sine Kur’ân indirilen zat –Rahman ve Hannan olan Allah’ın salât ve selâmı onun ve âlinin
üzerine olsun– hürmetine bize Kur’ân’ın bürhanlarını parlat, âmin.
1...,314,315,316,317,318,319,320,321,322,323 325,326,327,328,329,330,331,332,333,334,...1086
Powered by FlippingBook