El cevap
: İ’caz-ı kur’ân’da iki mezhep var:
Mezheb-iekserveracihodurki
: kur’ân’daki letaif ve
belâgat ve mezâyâ-i maani, kudret-i beşerin fevkindedir.
İkinci,mercuhmezhepodurki
: kur’ân’ın bir suresine
muaraza kudret-i beşer dahilindedir; fakat, Cenab-ı Hak,
mu’cize-i Ahmediye (
AsM
) olarak menetmiş. nasıl ki bir
adam ayağa kalkabilir; fakat eser-i mu’cize olarak bir ne-
bî dese ki, “sen kalkamayacaksın”; o da kalkamazsa,
mu’cize olur. Şu mezheb-i mercuha “sarfe Mezhebi” de-
nilir. Yani, Cenab-ı Hak cin ve insi menetmiş ki,
kur’ân’ın bir suresine mukabele edemesinler. eğer men
etmeseydi, cin ve ins bir suresine mukabele ederdi. İşte,
şu mezhebe göre, “Bir kelimesine de muaraza edilmez”
diyen ulemanın sözleri hakikattir. Çünkü, madem Ce-
nab-ı Hak i’caz için onları men etmiş; muarazaya ağızla-
rını açamazlar. Ağızlarını açsalar da, izn-i İlâhî olmazsa
kelimeyi çıkaramazlar.
Amma mezheb-i racih ve ekser olan mezheb-i evvele
göre dahi, o ulemanın beyan ettiği fikrin şöyle bir ince
vechi vardır ki:
kur’ân-ı Hakîm’in cümleleri, kelimeleri birbirine ba-
kar. Bazı olur, bir kelime on yere bakar; onda, on nük-
te-i belâgat, on münasebet bulunuyor; nasıl ki
İşaratü’l-
İ’caz
namındaki tefsirde, Fatiha’nın bazı cümleleri içinde
ve
(1)
p
¬«
p
a n
Ör
jn
Q n
’ o
ÜÉn
à`p
µr
dG n
?p
d '
P @ =
= /G
cümleleri içinde, şu
nüktelerden bazı numuneleri göstermişiz.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makamın ica-
bına göre söylenmesi.
beyan etmek:
anlatmak, açıkla-
mak.
Cenab-ı Hak:
Allah; Hakkın ta ken-
disi olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
ekser:
çoğunluk.
eser-i mu’cize:
mu’cize eseri.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
hakikat:
gerçek, doğru.
i’caz:
mu’cizelik özelliği, taklidi
mümkün olmayacak derecede gü-
zel ve düzgün söz söyleme.
i’caz-ı kur’ân:
Kur’ân’ın mu’cizeli-
ği.
ins:
insan.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kudret-i beşer:
insan gücü, kuv-
veti.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
letaif-i belâgat:
belâgatteki ince-
likler, ifadelerdeki edebî güzellik-
ler.
men etmek:
yasaklamak, engel-
lemek.
mercuh:
başkası ona tercih edil-
miş olan.
mezâyâ-i maani:
manalardaki me-
ziyetler, üstünlükler.
mezhep:
gidilen, tutulan yol; ta-
kip edilen görüş.
mezheb-i ekser ve racih:
üstün
olan, tercih edilen ve çoğunluğun
görüşü, yolu.
mezheb-i evvel:
ilk mezhep, ilk
görüş.
mezheb-i mercuha:
tercihte ikin-
ci derecede olan, başkası ken-
disine tercih edilen mezhep,
görüş.
mezheb-i racih:
tercih edilen
mezhep; üstün olan görüş.
muaraza etmek:
karşı gel-
mek, sözle mücadele etmek.
muaraza:
karşı gelme, sözle
mücadele etme.
mu’cize:
peygamberler tara-
fından ortaya konulan ve in-
sanların benzerini yapmaktan
âciz kaldıkları şey.
mu’cize-i ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in mu’cizesi.
mukabele etmek:
karşılık ver-
mek, karşı gelmek.
münasebet:
ilgi, bağlantı.
nam:
ad, isim.
nebî:
peygamber.
numune:
örnek, misal.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı, ancak dikkat edildiğinde
anlaşılan ince söz ve mana.
nükte-i belâgat:
düzgün, ku-
sursuz ve yerinde söylenen
sözlerdeki ince ve zarif mana.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, Kur’ân-ı Kerîm’i
açıklamak maksadıyla yazılan
kitap.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vecih:
yüz, yön.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 318 | Mektubat
1.
Elif lam mim. • Şu yüce kitap ki, onda asla şüphe yoktur. (Bakara Suresi: 1-2.)