sahibi olduğundan, elbette umum enbiyanın reisidir. öy-
le ise, umum enbiyanın mu’cizatlarının sırrını ve ittifakla-
rını camidir. demek, bütün enbiyanın kuvvet-i icmaı ve
mu’cizatlarının şahadeti, onun sıdk ve hakkaniyetine bir
nokta-i istinat teşkil eder.
Hem, onun terbiyesi ve irşadı ve nur-i şeriatıyla kemal
bulan bütün evliya ve asfiyanın sultanı ve üstadıdır. öyle
ise, onların sırr-ı kerametlerini ve icmakârâne tasdikleri-
ni ve tahkiklerinin kuvvetini camidir. Çünkü onlar üstat-
larının açtığı ve kapıyı açık bıraktığı yolda gitmişler, haki-
kati bulmuşlar. öyle ise, onların bütün kerametleri ve tah-
kikatları ve icmaları, o mukaddes üstatlarının sıdk ve hak-
kaniyeti için bir nokta-i istinat temin eder.
Hem, o bürhan-ı vahdaniyet, sabık İşaretlerde görül-
düğü gibi, o kadar kat’î, yakînî ve bâhir mu’cizeleri ve ha-
rika irhasatları ve şüphesiz delâil-i nübüvveti var ve o za-
tı öyle bir tasdik ediyor ki, kâinat toplansa onların tasdi-
kini iptal edemez.
ÜÇÜNCÜ eSaS:
Hem o mu’cizat-ı bâhire sahibi olan
vahdaniyet dellâlı ve saadet-i ebediye müjdecisi, kendi
zat-ı mübareğinde öyle ahlâk-ı âliye ve vazife-i risaletin-
de öyle secaya-i samiye ve tebliğ ettiği şeriat ve dininde
öyle hasail-i galiye vardır ki, en şedit düşman dahi onu
tasdik ediyor, inkâra mecal bulamıyor. Madem zatında ve
vazifesinde ve dininde en yüksek ve güzel ahlâkları ve en
ulvî ve mükemmel seciyeleri ve en kıymettar ve makbul
hasletleri bulunuyor; elbette o zat, mevcudattaki kemalâ-
tın ve ahlâk-ı âliyenin misali ve mümessili ve timsali ve
ahlâk-ı âliye:
yüksek, yüce ve üs-
tün ahlâk.
asfiya:
Peygamber Efendimizin vâ-
risi hükmünde olup onun meslek
ve gayelerini hayata geçirmeye
ve uygulamaya çalışan âlim zat-
lar.
bâhir:
açık, apaçık.
bürhan-ı vahdaniyet:
Allah’ın tek,
bir olduğunun delili, ispatı.
cami:
toplayan, içine alan.
Peygamber Efendimizin (
ASM
) pey-
gamberlik delilleri.
dellâl:
ilân edici; hakka davet eden.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
hakkaniyet:
doğruluk, haktan ve
doğruluktan ayrılmama.
hasail-i galiye:
yüksek ve üstün
gayeler, özellikler.
haslet:
güzel huy, karakter, iyi
özellik.
icma:
bir meselede âlimlerin itti-
fak etmeleri, aynı görüşte olma-
ları.
icmakârâne:
topluca, fikir birliği
ederek.
irhasat:
Hz. Muhammed’in Pey-
gamberliğinden önce meydana
gelen ve peygamber olacağına
işaret eden harika hâller, belirti-
ler.
irşat:
doğru yolu gösterme.
ittifak:
birleşme, fikir ve söz birli-
ği.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kemalât:
kemaller, olgunluklar,
mükemmellikler.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya
tabiatüstü hâdiseler.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kuvvet-i icma:
toplanma, birlik
kuvveti; bir konuda aynı sözü söy-
leme, fikir birliğine varmanın kuv-
veti
makbul:
kabul edilmiş olan, ge-
çerli.
mecal:
güç, kuvvet; imkân, fırsat.
mevcudat:
var olan her şey, var-
lıklar.
mu’cizat:
mu’cizeler; Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
mu’cizat-ı bâhire:
apaçık mu’ci-
zeler.
mu’cize:
peygamberler tarafından
ortaya konulan ve insanların ben-
zerini yapmaktan âciz kaldıkları
şey.
mukaddes:
kutsal, temiz, ayıp ve
noksanlardan kurtulmuş.
mümessil:
temsilci.
nokta-i istinat:
dayanak noktası.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 326 | Mektubat
nur-i şeriat:
şeriatın nuru, ışı-
ğı.
saadet-i ebediye:
sonsuz mut-
luluk.
sabık:
geçen, geçmiş.
secaya-i samiye:
yüksek ve
kıymetli seciyeler, karakter-
ler, vasıflar.
seciye:
huy, karakter.
sıdk:
doğruluk.
sırr-ı keramet:
kerametteki
sır ve hakikat.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şedit:
şiddetli.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi, İslâm
dini.
tahkik:
doğruluğunu araştır-
ma, inceleme.
tahkikat:
doğruluğunu araş-
tırmalar, incelemeler.
tasdik:
doğrulama, onaylama.
tebliğ:
ulaştırma, bildirme.
temin:
sağlama, karşılama.
terbiye:
eğitim; dünya ve ahi-
rette mutluluğa lâyık olacak
insan yetiştirme, doğru yolu
gösterme.
teşkil etmek:
meydana getir-
mek, oluşturmak.
timsal:
örnek, numune.
ulvî:
yüksek, yüce.
üstat:
öğretici, öğretmen.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı.
vazife-i risalet:
peygamber-
lik vazifesi.
yakînî:
şüphesiz, kesin bir şe-
kilde.
zat:
şahıs, kişi, fert.
zat-ı mübarek:
bereketli, ha-
yırlı, uğurlu şahıs, kişilik.
zatında:
şahsında, kendinde.