Mektubat - page 330

DOkuZuNCu eSaS:
Hem öyle yüksek, kuvvetli hitap
ediyor ki, bütün asırlar onu dinler. evet, aks-i sedasını her
bir asır işitiyor.
ONuNCu eSaS:
Hem o zatın gidişatında görünüyor
ki: görüyor, öyle haber veriyor. Çünkü, en tehlikeli va-
kitlerde, kemal-i metanetle, tereddütsüz, telâşsız söylüyor.
Bazı olur, tek başıyla dünyaya meydan okuyor.
ON bİRİNCİ eSaS:
Hem bütün kuvvetiyle, öyle kuv-
vetli davet edip çağırır ki, yarı yeri ve nev-i beşerin beşte
birini, sesine karşı “lebbeyk!” dedirtti,
(1)
Én
ær
©n
£n
Yn
h Én
æ`r
©p
ªn
°S
söylettirdi.
ON İkİNCİ eSaS:
Hem öyle bir ciddiyetle davet ve öy-
le esaslı bir surette terbiye eder ki, düsturlarını asırların
cephesinde ve aktârın taşlarında nakşediyor ve dehirlerin
yüzlerinde payidar ediyor.
ON ÜÇÜNCÜ eSaS:
Hem, tebliğ ettiği ahkâmın sağ-
lamlığına öyle bir vüsuk ve güvenmekle söylüyor ve da-
vet ediyor ki, dünya toplansa, onu bir hükmünden geri
çevirip pişman edemez. Buna şahit, bütün tarih-i hayatı
ve siyer-i seniyesidir.
ON DÖRDÜNCÜ eSaS:
Hem öyle bir itminan ile, bir
itimat ile davet eder, tebliğ eder ki, kimseden minnet al-
maz, hiçbir müşkülâta karşı telâş etmez. tereddütsüz, ke-
mal-i samimiyetle ve saffetle ve herkesten evvel kendisi
amel edip kabul ederek, getirdiği ahkâmı ilân eder.
ahkâm:
hükümler, emirler, ka-
nunlar.
aks-i seda:
ses yankılanması.
aktâr:
her taraf, her yer.
amel etmek:
dinin emir ve ya-
saklarına göre davranmak.
asır:
yüzyıl, çağ.
cephe:
yüz, ön, taraf.
ciddiyet:
ciddîlik.
davet:
çağırma, çağrı.
dehir:
zaman, çağ, devir.
düstur:
kanun, kural, prensip.
evvel:
önce.
gidişat:
gidiş tarzı; tutumlar, dav-
ranışlar.
hitap etmek:
birine söz söyle-
mek, konuşmak.
hüküm:
karar, emir.
ilân etmek:
açıklamak, herkese
duyurmak.
itaat etmek:
boyun eğmek, uy-
mak.
itimat:
güvenme.
itminan:
tatmin olmuşluk, tam
olarak inanma ve bilme.
kemal-i metanet:
mükemmel bir
dayanıklılık.
kemal-i samimiyet:
tam bir sa-
mimiyetle.
lebbeyk:
buyurun, emredin efen-
dim.
minnet:
bir iyilik karşısında
kendini manevî olarak borçlu
hissetme, yük altında kalma,
boyun eğip yalvarmak.
müşkülât:
güçlükler, zorluk-
lar.
nakşetmek:
süslemek, işle-
mek.
nev-i beşer:
insan türü, in-
sanlık, bütün insanlar.
payidar:
iyice yerleşmiş, sü-
rekli, kalıcı.
saffet:
saflık, halislik, temizlik.
Siyer-i Seniye:
Peygamberi-
mizin hayat tarihi; onun ha-
yatının bütün safhalarını an-
latan ve vasıflarını nakleden
eserler.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahit:
tanık.
tarih-i hayat:
hayat tarihi.
tebliğ etmek:
ulaştırmak, bil-
dirmek.
telâş:
acelecilik, endişe, kay-
gı.
terbiye:
eğitim, dünya ve ahi-
rette mutluluğa lâyık olacak
insan yetiştirme, doğru yolu
gösterme.
tereddüt:
kararsızlık, şüphe-
de kalma, duraksama.
vakit:
zaman, an.
vüsuk:
sağlam inanma, gü-
venme; güvenilirlik.
zat:
kişi, şahıs, fert.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 330 | Mektubat
1.
İşittik ve itaat ettik. (Bakara Suresi: 285.)
1...,320,321,322,323,324,325,326,327,328,329 331,332,333,334,335,336,337,338,339,340,...1086
Powered by FlippingBook