beŞİNCİ ReŞHa:
Hem o nur ile, kâinattaki harekât,
tenevvüat, tebeddülât, tagayyürat, manasızlıktan ve abe-
siyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektu-
bat-ı rabbaniye, birer sahife-i ayat-ı tekviniye, birer me-
râyâ-i esma-i İlâhiye ve âlem dahi bir kitab-ı hikmet-i sa-
medâniye mertebesine çıktılar.
Hem insanı bütün hayvanatın mâdûnuna düşüren had-
siz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacatı ve bütün hayvanlardan
daha bedbaht eden, vasıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam
olan aklı o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat,
bütün mahlûkat üstüne çıkar. o nurlanmış acz, fakr; akıl
ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fizar ile nazdar bir ha-
life-i zemin olur. demek, o nur olmazsa, kâinat da, insan
da, hatta her şey dahi hiçe iner. evet, elbette böyle bedî
bir kâinatta, böyle bir zat lâzımdır; yoksa, kâinat ve eflâk
olmamalıdır.
aLtINCI ReŞHa:
İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin
muhbiri, müjdecisi ve rahmet-i bînihayenin kâşifi ve ilân-
cısı ve saltanat-ı rububiyetin mehasininin dellâlı, seyircisi
ve künuz-i esma-i İlâhiyenin keşşafı, göstericisi olduğun-
dan, böyle baksan –yani ubudiyeti cihetiyle– onu bir
misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insani-
yet, en nuranî bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin.
Şöyle baksan –yani risaleti cihetiyle– bir bürhan-ı hak,
bir sirac-ı hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet
görürsün.
Mektubat | 337 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
mana:
anlam.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
mektubat-ı Rabbaniye:
her şeyi
terbiye eden Allah’ın yarattığı ve
her biri bir mektup gibi manalar
ifade eden varlıklar.
merâyâ-i esma-i İlâhiye:
İlâhî
isimlerin aynaları.
misal-i muhabbet:
sevgi örneği.
muhbir:
haber veren, haberci.
nazdar:
nazlı.
nazenin:
nazlı, narin.
niyaz:
yalvarma, yakarma, dua.
nur:
aydınlık, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak.
rahmet-i bînihaye:
sonsuz rah-
met.
reşha:
sızıntı.
risalet:
resullük, peygamberlik.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
sahife-i ayat-ı tekviniye:
yaratı-
lışa ve oluşa ait ayet ve delillerin
sayfası.
saltanat-ı rububiyet:
kâinatı ter-
biye ve idare edici olan Allah’ın
saltanatı, hâkimiyeti.
semere-i şecere-i hilkat:
yaratı-
lış ağacının meyvesi.
sirac-ı hakikat:
hakikat, doğruluk
ışığı.
sultan:
padişah, hükümdar.
şems-i hidayet:
hidayet güneşi.
şeref-i insaniyet:
insanlığın şere-
fi.
tebeddülât:
değişiklikler, başka-
laşmalar.
tagayyürat:
değişmeler, başka-
laşmalar.
tenevvüat:
çeşitlenmeler.
tesadüf:
rastlantı.
timsal-i rahmet:
rahmet sembo-
lü, örneği.
ubudiyet:
kulluk.
vasıta-i nakl-i hüzün ve elem ve
gam:
üzüntü, acı ve sıkıntıyı nak-
leden, sebep olan vasıta.
vesile-i saadet:
mutluluk vesile-
si, sebebi.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zat:
kişi, şahıs, fert.
abesiyet:
faydasız, gayesiz ve
boş olma.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âlem:
kâinat, dünya.
bedbaht:
bahtsız, zavallı.
bedî:
eşi ve benzeri olmayan,
eşsiz güzel.
bürhan-ı hak:
Hakkın bürha-
nı, Allah’ın varlığının delili.
cihet:
yan, yön, taraf.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
eflâk:
felekler, âlemler, gök-
ler.
fakr:
fakirlik, yoksulluk.
fizar:
ağlayıp inleme.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
halife-i zemin:
yerin halifesi;
dünyadaki bütün varlıklar üze-
rinde tasarruf eden.
harekât:
hareketler.
hayvanat:
hayvanlar.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar.
ilân:
açıklamak, herkese du-
yurmak.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kâşif:
keşfeden, meydana çı-
karan.
keşşaf:
keşfeden, sırları çö-
zen, gizli manaları ortaya çı-
karan.
kitab-ı hikmet-i Samedâni-
ye:
kendisi hiçbir şeye muh-
taç olmadığı hâlde her şey
Kendisine muhtaç olan Allah’ın
yarattığı ve hikmetli bir kitap
gibi manalar ifade eden kâ-
inat.
künuz-i esma-i İlâhiye:
Al-
lah’ın isimlerinin hazineleri.
mâdûn:
aşağı derece, alt.
mahlûkat:
yaratılmışlar, Allah
tarafından yaratılanlar.