Ve içtimaiyat-ı beşeriye uleması ve ehl-i siyaset taba-
kasına karşı, kur’ân’ın desatir-i kudsiyesindeki i’cazını
gösterir. evet, o kur’ân’dan çıkan şeriat-ı kübra, o sırr-ı
i’cazı gösterir.
Hem maarif-i İlâhiye ve hakaik-ı kevniyede tevaggul
eden tabakaya karşı, kur’ân’daki hakaik-i kudsiye-i İlâhi-
yedeki i’cazı gösterir veya i’cazın vücudunu ihsas eder.
Ve ehl-i tarikat ve velâyete karşı, kur’ân bir deniz gibi
daima temevvüçte olan ayatının esrarındaki i’cazını gös-
terir.
Ve hakeza, kırk tabakadan her tabakaya karşı bir pen-
cere açar, i’cazını gösterir. Hatta, yalnız kulağı bulunan
ve bir derece mana fehmeden avam tabakasına karşı,
kur’ân’ın okunmasıyla, başka kitaplara benzemediğini,
kulak sahibi tasdik eder. Ve o âmî der ki: “Ya bu kur’ân
bütün dinlediğimiz kitapların aşağısındadır; bu ise, hiçbir
düşman dahi diyemez ve hem yüz derece muhaldir. öy-
le ise, bütün işitilen kitapların fevkindedir. öyle ise, mu’ci-
zedir.” İşte bu kulaklı âmînin fehmettiği i’cazı, ona yar-
dım için bir derece izah edeceğiz. Şöyle ki:
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, meydana çıktığı vakit, bütün
âleme meydan okudu ve insanlarda iki şiddetli his uyan-
dırdı:
Birisi
: dostlarında hiss-i taklidi, yani sevgili kur’ân’ın
üslûbuna karşı benzemeklik arzusu ve onun gibi konuş-
mak hissi.
Mektubat | 309 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
ta koyduğu büyük kanun; İslâmi-
yet.
tabaka:
zümre, sınıf.
tasdik etmek:
onaylamak, doğ-
rulamak.
temevvüç:
dalgalanma, çalkalan-
ma.
tevaggul:
çok uğraşma, meşgul
olma.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
üslûp:
ifade tarzı, ifade biçimi.
vücut:
var oluş, varlık.
âlem:
dünya, cihan.
âmî:
cahil, okumamış.
arzu:
istek, heves.
avam:
halk.
ayat:
ayetler, deliller.
desatir-i kudsiye:
kutsal pren-
sipler, kurallar.
ehl-i siyaset:
siyasetle uğra-
şanlar, siyasetçiler.
ehl-i tarikat ve ehli velâyet:
tarikate mensup olanlar ve Al-
lah dostları.
fehmetmek:
anlamak.
fevkinde:
üstünde, üzerinde.
hakaik-ı kevniye:
kâinatla,
yaratılışla ilgili gerçekler.
hakaik-ı kudsiye-i İlâhiye:
Al-
lah’a ait olan kutsal hakikat-
ler, gerçekler.
hakeza:
bunun gibi, benzeri.
his:
duygu.
hiss-i taklit:
taklit hissi, ben-
zerini yapma duygusu.
i’caz:
mu’cizelik özelliği; takli-
di mümkün olmayacak dere-
cede güzel ve düzgün söz söy-
leme.
içtimaiyat-ı beşeriye ulema-
sı:
toplum bilimciler, sosyo-
loglar.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
izah:
açıklama, anlatma.
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açık-
lamalarıyla akılları benzerini
yapmaktan âciz bırakan
Kur’ân-ı Kerîm.
maarif-i İlâhiye:
İlâhî bilgiler.
mu’cize:
peygamberler tara-
fından ortaya konulan ve in-
sanların benzerini yapmaktan
âciz kaldıkları şey.
muhal:
imkânsız, olmayacak
şey.
sırr-ı i’caz:
mu’cizelik sırrı.
şeriat-ı kübra:
Allah’ın kâina-