öyle bir nur gördük ki, o nur maşrık ve mağribi bize ay-
dınlattırdı.”
(1)
İkincisi
: o gece kâbe’deki sanemlerin çoğu, baş aşağı
düşmüş.
(2)
Üçüncüsü
: Meşhur kisranın eyvanı, yani saray-ı meş-
huresi o gece sallanıp inşikak etmesi ve on dört şerefesi-
nin düşmesidir.
(3)
Dördüncüsü
: sava’nın takdis edilen küçük denizinin o
gecede yere batması ve İstahrâbâd’da bin senedir daima
iş’al edilen, yanan ve sönmeyen, Mecusîlerin ma’bud it-
tihaz ettikleri ateşin velâdet gecesinde sönmesi…
(4)
İşte şu üç dört hâdise işarettir ki, o yeni dünyaya gelen
zat, ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını
parçalayacak, izn-i İlâhî ile olmayan şeylerin takdisini men
edecektir.
Beşincisi
: Çendan velâdet gecesinde değil, fakat velâ-
dete pek yakın olduğu cihetle, o hâdiseler de irhasat-ı
Ahmediyedir (
AsM
) ki, sure-i
(5)
n
? r
«n
c n
ôn
J r
ºn
dn
G
’de nass-ı kat’î
ile beyan edilen “Vak’a-i Fil”dir ki, kâbe’yi tahrip etmek
için, ebrehe namında Habeş meliki gelip, Fil-i Mahmudî
namında cesim bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın
olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler.
ebabil kuşları onları mağlûp etmiş ve perişan etmiş;
kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitaplarında tafsilen
meşhurdur. İşte şu hâdise, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın delâil-i nübüvvetindendir. Çünkü velâdete
pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili
Mektubat | 301 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
Fil-i Mahmudî:
Habeşî Yemen Va-
lisi Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkmak için
geldiği zaman, ordusunda bulu-
nan Mahmud adlı fil.
hâdise:
olay,
inşikak etmek:
yarılmak, bölün-
mek.
irhasat-ı ahmediye:
Hz. Muham-
med’in Peygamberliğinden önce
meydana gelen ve peygamber
olacağına işaret eden harika hâl-
ler, belirtiler.
İstahrâbâd:
ateşe tapan Mecusî-
lerin sürekli yanan ve Hz. Muham-
med’in doğduğu gece sönen ate-
şin bulunduğu yer.
iş’al edilen:
yakılan, tutuşturulan.
ittihaz etmek:
edinmek, kabul
etmek.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kâbe:
Hicaz’da Mekke-i Mükerre-
me’de Harem-i Şerif’in ortasında
bulunan kutsal bina, yeryüzünde
Allah’a adanmış ilk mabet, bey-
tullah.
kıble:
namaza başlarken yöneli-
nen taraf.
kıssa-i acibe:
hayret veren kıssa,
benzeri olmayan yaşanmış olay.
kisra:
eskiden İran hükümdarları-
na verilen ad.
ma’bud:
kendisine ibadet edilen.
mağlûp:
yenilen.
mağrip:
batı.
maşrık:
doğu.
Mecusî:
ateşe tapan, Zerdüşt di-
nini benimseyen.
melik:
hükümdar, padişah, kral.
men etmek:
yasak etmek, engel-
lemek.
mevlit:
doğum yeri.
nam:
ad.
nass-ı kat’î:
Kur’ân ve hadisin ke-
sin hükmü.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
saltanat:
sultanlık, hükümdarlık;
devlet.
sanem:
put.
saray-ı meşhure:
meşhur saray.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şerefe:
burç, kule.
tafsilen:
ayrıntılı olarak.
tahrip etmek:
harap etmek, yık-
mak, bozmak.
takdis etmek:
kutsallaştırmak,
mukaddes saymak.
Vak’a-i Fil:
Fil vak’ası; Kâbe’yi yık-
maya gelen Ebrehe’nin fillere sa-
hip ordusu ile ilgili olarak meyda-
na gelen hâdise.
velâdet:
doğma, dünyaya gelme.
zat:
şahıs, fert, kişi.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
ateşperest:
ateşe tapan, Me-
cusî.
beyan etmek:
anlatmak, açık-
lamak, bildirmek.
cesim:
çok büyük, cüsseli.
cihet:
yan, yön.
çendan:
gerçi.
delâil-i nübüvvet:
Peygam-
ber Efendimizin (
ASM
) peygam-
berlik delilleri.
ebabil:
dağ kırlangıcı.
ebrehe:
Hz. Muhammed’in do-
ğumundan elli gün kadar ön-
ce Kâbe’yi yıkmaya gelen Ha-
beş Ordusu Kumandanı.
eyvan:
köşk, saray; kemerli,
yüksek bina.
Fars:
İran.
1.
Mu’cemü’t-Taberanî, 25:355, 357; Kadı İyaz, Şifa, 1:366; Aclûnî, Kenzü’l-Ummal, 12:392; Bey-
hakî, 1:80, 92.
2.
Beyhakî, 1:19.
3.
Beyhakî, 1:126; 2:272.
4.
Beyhakî, 1:127; Kadı İyaz, Şifa, 1:366.
5.
Fil Suresinin diğer adı. (Surenin ilk kelimeleri)