• Hem kâhinlerden sevad ibni karibi’d-devsî ve Hu-
nâfir ve ef’asiye necran ve Cizl ibni Cizli’l-kindî ve İbni
Halasati’d-devsî ve Fatıma binti numan-ı necâriye gibi
meşhur kâhinler, siyer ve tarih kitaplarında tafsilen be-
yan ettikleri vecih üzere, Ahirzaman peygamberinin ge-
leceğini, o peygamber de Muhammed Aleyhissalâtü Ves-
selâm olduğunu haber vermişler.
(1)
• Hem Hazret-i osman’ın akrabasından sa’d ibni Bin-
ti küreyz, kâhinlik vasıtasıyla, resul-i ekrem Aleyhissa-
lâtü Vesselâmın nübüvvetini gayptan haber almış. Bida-
yet-i İslâmiyet’te, Hazret-i osman-ı zinnureyn’e demiş ki:
“sen git, iman et.” osman, bidayette gelmiş, iman etmiş.
İşte o sa’d, o vakıayı böyle bir şiirle söylüyor:
(2)
p
q
?n
?r
G n
‹p
G …
p
ór
¡n
j *Gn
h o
?o
ór
°To
Q Én
¡p
H@»
p
às
dG n
‹p
G
p
‹r
ƒn
?p
H n
¿Én
ªr
ão
Y*G …n
ón
g
n
Hem kâhinler gibi, “hatif” denilen, şahsı görünme-
yen ve sesi işitilen cinnîler, resul-i ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâmın geleceğini mükerreren haber vermişler.
• ezcümle, zeyyab İbnü’l-Haris’e , hatif-i cinni böyle
bağırmış, onun ve başkasının sebeb-i İslâm’ı olmuş:
n
ÜÉn
éo
©r
dG n
Ön
én
©r
dG p
™n
ªr
°Sp
G o
ÜÉn
jn
P Én
j o
ÜÉn
jn
P Én
j
(3)
o
ÜÉn
éo
j n
Ón
a n
ás
µ n
ªp
H ƒo
Yr
ón
j p
ÜÉn
àp
µr
dÉp
H l
ós
ªn
ëo
e n
åp
©o
H
• Yine bir hatif-i cinnî, sâmia ibni karreti’l-gatafanî’ye
böyle bağırmış, bazılarını imana getirmiştir:
(4)
n
™n
ªn
?r
fÉn
a l
? p
WÉn
H n
ôu
eo
On
h n
™n
£n
°ùn
a t
?n
?r
G n
ABÉ n
L
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
beyan etmek:
anlatmak, açıkla-
mak, bildirmek.
bidayet:
başlangıç.
bidayet-i İslâmiyet:
İslâmın do-
ğuşu, başlangıcı.
cinnî:
cin taifesinden olan.
ezcümle:
bu cümleden olarak, ör-
neğin.
gaip:
görünmeyen âlem.
Hak:
doğru, gerçek
hatif:
sesi işitilen ve kendisi gö-
rülmeyen gayptan haber veren
cin.
hatif-i cinnî:
sesi işitilen fakat
kendisi görülmeyen gayptan ha-
ber veren cin.
hidayet:
doğru ve hak yolu, İslâ-
mı kabul etme.
iman:
inanma, İslâm dinini kabul
etme.
kâhin:
gelecekten haber vermek
iddiasında bulunan kimse.
meşhur:
tanınmış, şöhretli, ünlü.
mükerreren:
tekrarla, defalarca.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
sâye:
sebep.
sebeb-i İslâm:
İslâm dinine
girmesine sebep.
siyer:
Peygamberimizin hayat
tarihi; onun hayatının bütün
safhalarını anlatan ve vasıfla-
rını nakleden eserler.
tafsilen:
ayrıntılı olarak.
vakıa:
olay.
vasıta:
aracı, aracılık.
vecih:
şekil, tarz, yön.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 298 | Mektubat
1.
Beyhakî, 2:248; Kadı İyaz, Şifa, 1:365; İbni Kesir, el-Bidayeve’n-Nihaye, 2:335.
2.
Allah benim sözlerimle Osman’ı öyle bir yola iletti ki, hidayeti o sayededir. Hak yola ileten
yalnızca Allah’tır. (Süyutî, Hasâisü’l-Kübra, 1:258.)
3.
Ey Zeyyab, ey Zeyyab! En hayret verici bir haberi dinle: Muhammed, kitap ile gönderildi;
Mekke’de insanları hakka davet ediyor. Fakat davetine uyulmuyor. (Suyuti, Hasâisü’l-Küb-
ra, 1:358; Halebî, Sîretü’l-Halebiye, 1:335-337.)
4.
Hak gelip parladı; batıl ise yıkıldı ve sökülüp atıldı. (Süyutî, Hasâisü’l-Kübra, 1:252, 271; Aliy-
yü’l-Karî, Şerhü’ş-Şifa, 1:748.)