Lem'alar - page 675

almak niyet etmiştim. Gerçi çok mühim parçaları risale-
lerde derç edilmiştir; fakat heyet-i mecmuasında başka
bir kuvvet ve kıymet bulunacaktır.
Ahir-i ömür muayyen olmadığı için, bu Eskişehir hap-
sindeki mahkûmiyetim ve vaziyetim ölümden daha beter
bir şekil aldığından, ahir-i hayatı beklemeyerek, Nur kar-
deşlerimin istifade arzularıyla ısrar ve ilhahlarıyla, tağyir
etmeyerek, o silsile-i tefekkürat Yedi Bab üstünde yazıldı.
Bu nevi kudsî hakikatlerin ekseriyet-i mutlakası na-
maz tesbihatında hatıra geldiklerinden,
sübhanallah, el-
hamdülillâh, Allahü ekber, lâ ilâhe illâllah
kudsî keli-
melerinin her birisi bir menba hükmüne geçtiğinden, ay-
nen namaz tesbihatındaki tertip gibi yazılmak lâzım ge-
lirken, o zaman tecritteki müşevveşiyet-i hâl o tertibi
bozmuş. Şimdi o Lem’anın
birinci babı
sübhanallah,
ikincisi
elhamdülillâh,
üçüncüsü
Allahü ekber,
dördün-
cüsü
lâ ilâhe illâllaha dair olacak. Çünkü Şafiîlerin na-
maz tesbihatından ve duadan sonra otuz üç defa aynen
sübhanallah, elhamdülillâh, Allahü ekber
gibi otuz üç
defa da
lâ ilâhe illâllahı
çok Şafiîler okuyorlar.
dördüncü bab
iki fasıldır. Birinci Fasıl, Hazret-i Hı-
zır’ın meşhur ve mühim bir virdi mebde ve esas olarak
marifetullahta ve tevhidin meratibinde altmış üç mertebe-
ye işaret ediyor. O altmış üç mertebenin her birisi iki
cümledir.
Lâ ilâhe illâllah
vahdaniyeti ispat ettiği gibi, hü-
ve ile başlayan isimler vücud-i Vacib’i ispat ediyor. Âdeta
birinci cümle vahdaniyeti gösterdiği zaman, bir sual-i mu-
kadder hatıra geliyor. “O
Vahid
kimdir; nasıl bileceğiz?”
diye vaki olan suale, meselâ “Hüve’r-rahmanü’r-rahîm” ile
cevap veriyor. Yani, kâinatı dolduran âsâr-ı şefkat ve mer-
hamet, o
rahman
’ı tanıttırıyor. Ve hakeza, kıyas et.
SaidNursî
Lem’aLar | 675 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
kıymet:
değer; şeref, onur, itibar.
kudsî:
mukaddes, kutlu, temiz,
değerli.
lâ ilâhe illâllah:
Allah’tan başka
ilâh yoktur.
lem’a:
parıltı, parlayış, parlama.
mahkûmiyet:
hüküm giyilen süre.
marifetullah:
Allah’ı bilime, ta-
nıma.
mebde:
başlangıç.
menba:
kaynak.
meratip:
mertebeler, basamaklar,
dereceler.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek, korumak, iyilik etmek.
mertebe:
derece, basamak.
meşhur:
tanınmış, herkesin bildiği,
ünlü.
muayyen:
belli, belirli.
müşevveşiyet-i hâl:
hâl ve durum
karışıklığı.
namaz tesbihatı:
namazdan
sonra yapılan tesbihler.
nevi:
çeşit, tür.
rahman:
ister mü’min, ister kâfir;
ister iyi isterse kötü olsun; rahmeti
bütün herkese yayılan ve bütün
yaratılmışların rızıklarını ve geçim
şekillerini içine alan rahmetin sa-
hibi Allah.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
silsile-i tefekkürat:
zincirleme te-
fekkür daireleri, halkaları.
sual-i mukadder:
gelmesi bekle-
nen soru.
sübhanallah:
Allah’ı her türlü ek-
siklikten, ayıp ve kusurlardan, her
çeşit noksan sıfatlardan tenzih
eder, bütün mükemmel sıfatlarla
muttasıf olduğunu kabul ederim
manasına gelen zikir ve tesbih
sözü.
tağyir etme:
değiştirme, bozma.
tecrit:
ayırma, bir tarafta tutma,
yalnız başına bırakma.
tertip:
düzene koyma, sıralama.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, Allah’ın varlığını, birliğini,
dengi ve ortağı bulunmadığını ka-
bul etme.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve var-
lığı, Allah’ın bir oluşu.
Vahit:
bir, tek, biricik; dengi ve or-
tağı olmayan, eşi, benzeri olma-
yan Allah
vaki:
vuku bulan, olan.
vaziyet:
durum.
virt:
belli zamanlarda okunması
manevî bir vazife olarak kabul edi-
len Kur’ân cüzleri, Esma-i Hüsna
ve dualar.
Vücud-i Vacib:
varlığı vacip olan
Allah’ın vücudu.
âdeta:
sanki.
ahir-i hayat:
hayatın son dev-
resi, hayatın sonu.
ahir-i ömür:
ömrün sonu.
allahü ekber:
Allah en büyük
ve en yücedir.
arzu:
bir şeye karşı duyulan
istek, heves.
asar-ı şefkat:
şefkat eserleri;
sevgi ve merhamet nişanları,
izleri.
bab:
kısım, bölüm, konu, kapı,
giriş.
dair:
alâkalı, ait, ilgili.
derç etmek:
almak, kaydet-
mek, yerleştirmek.
dua:
yalvarma, yakarış, niyaz.
ekseriyet-i mutlaka:
çoğun-
luk, çokluk, kesin çoğunluk.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, ezelden ebede her türlü
hamd, şükür ve minnet Allah’a
aittir.
esas:
asıl, temel, dip, kök.
fasıl:
kısım, bölüm.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hatıra gelme:
hatırlama, zihne
veya akla gelme.
heyet-i mecmua:
bir şeyin
bütünü, geneli.
hükmüne geçmek:
yerine
geçme, yerinde olma.
hüve:
O (Allah).
hüverrahmanü’r-rahîm:
O
(Allah) Rahman ve Rahîm’dir.
ilhah:
fazlaca üstüne düşme,
zorlama.
ispat etme:
doğruyu delil gös-
tererek meydana koyma.
ısrar:
çok isteme.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
kıyas etme:
bir şeyi başka bir
şeye benzeterek hüküm
verme.
1...,665,666,667,668,669,670,671,672,673,674 676,677,678,679,680,681,682,683,684,685,...1406
Powered by FlippingBook