• ve bütün nebatat ise, tomurcuklarının inkişafında mü-
zeyyen çiçeklerinin ve muntazam sümbüllerinin ağzıyla
yavrularının tebessümü hengâmında gayet vazıh ve zahir
bir surette görüldüğü gibi, mevzun tohumlarının ve mun-
tazam habbelerinin kelimatıyla, şekillerinin ve o şekiller
içindeki renklerinin ve o renkler içindeki tatlarının ve o
tatmaklar içindeki güzel kokularının ve o güzel kokular
içindeki
(HaşİYe)
nakışlarının ve o nakış içindeki ziynetinin
ve o ziynet içindeki boyasının ve o boya içindeki sanatın
ve o sanat içindeki tevzinin ve o tevzin içindeki tanzimin
ve o tanzim içindeki mizanın ve o mizan içindeki nizama-
tın lisanıyla sana hamd ederler, seni bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan tenzih ederek tesbih ve takdis ederler.
öyle ki; nebatatın her biri, zarif gözler misillü çiçekle-
rinden ve sümbüllerinin taze yaprakçıklarından takattur
eden, senin kendini kullarına tanıtıp sevdiren tearrüf ve
teveddüdünün cilvelerindeki lemaatın tereşşuhatının tarif-
leriyle, senin tecelliyat-ı sıfâtını tavsif, cilve-i esmanı tarif
ve teveddüdünü tefsir ederler.
Ey nihayet derecede mükemmel, müzeyyen ve güzel
sanatının delilleriyle mahlûkatını seven, kendini onlara
sevdiren ve tanıttıran Vedûd ve Maruf, ey bütün kusur ve
noksanlardan münezzeh olan Sâni-i Zülcelâl!
Lem’aLar | 679 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
terilen ustalık, hüner, bilgi.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi, her şeyi sanatla yaratan Al-
lah.
sıfât:
hâl, özellik, nitelik, vasıf.
suret:
biçim, görünüş.
takattur:
damlama, damla damla
akma.
takdis:
Allah’ın hamde ve övgüye
lâyık olduğunu bildirme, Allah’ı her
türlü kusur ve noksanlıklardan
tenzih etme.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tarif:
tanım, bir işin yapılış şeklini
açıklama.
tavsif:
aslını ve özelliklerini ortaya
koyma, etraflıca tarif etme.
tearrüf:
karşılıklı anlaşma, ta-
nışma.
tebessüm:
gülümseme, gülümse-
yiş.
tecelliyat-ı sıfât:
İlâhî sıfatların te-
cellileri.
tefsir:
açıklama, yorum, izah.
tenzih etme:
Allah’ı şanına lâyık
olmayan şeylerden, her türlü ek-
sik ve noksandan uzak ve yüce
tutma, münezzeh sayma.
tereşşuhat:
damlamalar, sızıntılar.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan uzak tutma, şanına
uygun ifadelerle anma.
teveddüt:
sevgi gösterme, dostluk
etme.
tevzin:
tartma, ölçülü hâle koyma.
vazıh:
açık, ayan, aşikâr, besbelli,
kapalı olmayan.
Vedûd:
çok şefkatli olan ve çok
sevgi beslenen, seven ve sevilen
Allah.
zahir:
görünen, görünürdeki.
zarif:
zerafetli, güzel, şık.
ziynet:
süs, bezek.
HaşİYe:
on iki perde perde üstünde, bürhan bürhan içinde, delil delil
içinde, bir çiçekten muhtelif nağamat ve mütenevvi lemaatla nakkaş-ı
ezelî’yi kalbe gösteriyor, aklın gözünü baktırıyor.
cilve:
görünme, yansıma.
cilve-i esma:
Allah’ın isimleri-
nin varlıklardaki eseri, görün-
tüsü, Allah’ın isimlerinin tecel-
lileri.
delil:
insanı gerçeğe ulaştıran,
iz, kanıt, şahit.
habbe:
tane.
hamd:
Allah’a karşı olan şük-
ran ve memnuniyetini onu
överek bildirme, Allah’ın yü-
celiğini övme.
haşiye:
dipnot, derkenar.
hengâm:
sıra, vakit.
inkişaf:
açılma, görülme, mey-
dana çıkma.
kelimat:
kelimeler, sözler.
kul:
insan, abd.
kusur:
eksiklik, noksan.
lemaat:
parıltılar.
lisan:
dil.
mahlûkat:
yaratılmışlar, var-
lıklar, Allah tarafından yaratı-
lanlar.
maruf:
bilinen.
mevzun:
ölçülü, biçimli, uy-
gun, düzgün.
misillü:
gibi, benzeri.
mizan:
ölçü.
muntazam:
tertipli, düzenli.
mükemmel:
noksansız, tam,
eksiksiz.
münezzeh:
bir şeye ihtiyacı
bulunmayan, muhtaç olma-
yan.
müzeyyen:
süslenmiş, süslü,
bezenmiş, donanmış.
nakış:
resim, süs, resim, süs-
leme sanatı.
nebatat:
bitkiler.
nihayet derece:
sonsuz de-
rece.
nizamat:
nizamlar, düzenler.
noksan:
eksiklik.
sanat:
bir şeyi yapmada gös-