Ey bütün kusurlardan ve noksan sıfatlardan münezzeh
olan Meşkûr!
Biz sana olan şükrümüzü hakkıyla eda edemedik. sen
öyle bir rahîm-i zülcelâl’sin ki, gözler önündeki şahitle-
rin başları üstündeki ihsan içinde ihsanatının bütün sena-
larıyla ve kâinat çarşısındaki in’am içindeki bütün nimet-
lerinin ilânatıyla ve enzar-ı mahlûkat önündeki nimetinin
ve rahmetinin bütün meyvelerinin manzumatıyla ve eş-
car ve nebatatın ince, nazik dallarında dizilmiş bütün mev-
zun ve muntazam çiçek ve salkımlarının tahmidatıyla şük-
rüne lâyıksın.
seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz, ey ni-
hayet derecede şe’n-i azam, gayet derecede zahir ve bâ-
hir bürhan-ı müzeyyen sahibi zat-ı zülcelâl!
Ey bütün kusurlardan ve noksan sıfatlardan münezzeh
olan Ma’bud!
Biz sana lâyık bir ibadetle kulluk edemedik. sen öyle
bir Ma’bud-ı Cemîl-i zülcelâl’sin ki, bütün melâike ve ze-
vi’l-hayatın, bütün anasır ve mahlûkatın kemal-i itaat ve
imtisal ve intizam ve ittifak ve iştiyakla ettikleri bütün iba-
detlere lâyıksın.
Ey bütün kusurlardan ve noksan sıfatlardan münezzeh
olan Rabbü’s-Semavati ve’l-Aradîn!
Biz sana lâyık bir tesbihat ile seni hakkıyla tesbih ve
tenzih edemedik. Hâlbuki,
¢o
Vr
Qn
’r
Gn
h o
™r
Ñ°s
ùdG o
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG o
¬n
d o
íu
Ñ°n
ùo
J
(1)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h s
øp
¡«/
a r
øn
en
h
ayetinin delâletiyle,
Lem’aLar | 689 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
intizam:
düzgünlük, tertipli olma.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla arzu
etme.
ittifak:
birleşme, birlik.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, evren.
kemal-i itaat:
tam ve mükemmel
itaat.
kulluk:
Allah’ın emrettiklerini ye-
rine getirme.
lâyık:
uygun olan, yaraşan, yakı-
şan, yaraşır, yakışır.
ma’bud:
kendisine ibadet olunan,
tapınılan, kulluk edilen, Allah.
ma’bud-ı Cemîl-i Zülcelâl:
sonsuz
güzel ve her şeyin kendisine iba-
det ettiği Allah.
mahlûkat:
yaratıklar, Allah tara-
fından yaratılanlar.
manzumat:
düzenlenmeler, sıra-
lanmalar.
melâike:
melekler; nurdan yara-
tılmış, fıtratları safî, makamları sa-
bit olan, Allah’ın emirlerine tam
itaat eden mahlûklar.
meşkûr:
teşekküre lâyık, teşekkür
edilecek.
mevzun:
ölçülü, uygun, biçimli.
muntazam:
düzgün, tertipli, inti-
zamlı.
münezzeh:
bir şeye ihtiyacı bu-
lunmayan, muhtaç olmayan.
nebatat:
bitkiler.
nihayet derece:
son derece.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, bağış.
rabbüssemavati ve’l-aradîn
:
yerlerin ve göklerin sahibi, terbiye
edicisi olan Allah.
rahîm-i Zülcelâl:
sonsuz şefkatli,
merhametli büyüklük sahibi Al-
lah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
sena:
övme, methetme.
sıfat:
hâl, özellik, nitelik, vasıf.
şe’n-i azam:
büyük neticeler, işler,
eserler, hâl ve durumlar.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşılık
hoşnutluk, memnunluk ve min-
nettarlık ifade etme, teşekkür.
tahmidat:
hamd etmeler, şükre-
dip övmeler.
tenzih etmek:
Allah’ı şanına lâyık
olmayan şeylerden, her türlü ek-
sik ve noksandan uzak olduğuna
inanmak.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan uzak tutma.
tesbihat:
Cenab-ı Hakkın bütün
noksan sıfatlardan uzak ve bütün
kemal sıfatlara sahip olduğunu
ifade eden sözler.
zahir:
apaçık görünen, belli, mey-
danda.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi zat, Allah.
zevi’l-hayat:
canlı, hayat sahibi.
anasır:
elemanlar, unsurlar,
madenler.
ayet:
her bir Kur’ân cümlesi.
bâhir:
belli, besbelli, açık, apa-
çık.
bürhan-ı müzeyyen:
süslen-
miş ziynetli deliller.
delâlet:
delil olma, gösterme.
eda etme:
borcunu ödeme;
yapmak, davranış sergileme.
enzar-ı mahlûkat:
yaratılmış-
ların bakışları.
eşcar:
ağaçlar.
gayet:
son derece, çok.
hakkıyla:
asıl ve doğruluğun
gereğiyle.
hâlbuki:
hakikat ve doğrusu
şudur ki.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini
yerine getirme, yasaklarından
kaçınma, Allah’a karşı kulluk
vazifesini yapma.
ihsan:
iyilik etme, güzel dav-
ranma, bağışlama, ikram
etme, lütuf, yardım.
ihsanat:
iyilikler, bağışlar, yar-
dımlar, nimetler, lütuflar.
ilânat:
ilânlar, duyurular.
imtisal:
emre tamamen
uyma, gerekeni yapma, alınan
emre boyun eğme.
in’am:
nimet vermeler, bağış-
lar, iyilikler.
1.
Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu
tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)