zat-ı zülcelâl olan Allah her türlü kusur ve noksandan
münezzehtir. o öyle bir Aziz-i Hakîm’dir ki,
(1)
o
º«/
µ
n
?r
G o
õj/
õn
©r
dG n
ƒo
gn
h ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG ?p
a '
¤r
Yn
’r
G o
?n
ãn
Ÿr
G o
¬n
d
ayetinin de delâletiyle, nakıs ve batıl akidelerin her türlü
tavsifatından münezzeh ve mukaddestir.
zat-ı zülcelâl olan Allah her türlü kusur ve noksandan
münezzehtir. o öyle bir kadîr-i Mutlak’tır ki, aczden ve
ihtiyaçtan münezzeh ve mukaddestir.
zat-ı zülcelâl olan Allah her türlü kusur ve noksandan
münezzehtir. o öyle bir kâmil-i Mutlak’tır ki, kâinatın ke-
malâtı onun zatında ve sıfâtında ve ef’alinde bütün kusur
ve noksanlardan münezzeh ve mukaddes olduğuna şaha-
det eder. Çünkü, hads-i sadık ve bürhan-ı kat’î ve delil-i
vazıh ile sabittir ki, bütün kâinatın bütün kemalâtı, onun
kusursuz ve noksansız cemal ve kemalinin ancak zayıf bir
gölgesidir. zira, nuranî olmayan bir şey tenvir edemez.
keza, hem âyinelerin fânîliği ve mazharların seyyaliyeti-
ne rağmen cemal ve kemalin devamı, hem de eazım-ı be-
şerin meşrepleri muhtelif pek çok cemaatlerinin müttefik
keşfiyatının icma ve ittifakı da, kemalât-ı kâinatın, zat-ı
Vacibü’l-Vücud’un envar-ı kemalinin bir gölgesi olduğu-
nu ispat eder.
zat-ı zülcelâl olan Allah her türlü kusur ve noksandan
münezzehtir. o öyle bir zat-ı ezelî ve ebedî olan Bâkî-i
sermedî’dir ki, daimî teceddüt ve tekâmülde olan hâdis
mevcudatın hasiyeti tagayyür ve tebeddülden münezzeh
ve mukaddestir.
Lem’aLar | 697 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
hads-i sadık:
tam, doğru ve şüp-
hesiz idrak etme, kesin bilme.
hasiyet:
bir şeye has vasıf, özel-
lik.
icma:
toplama, büyük âlimlerin bir
konuda birleşmeleri, İslâm hukuk-
çularının bir konuda söz birliği et-
meleri.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
ittifak:
birleşme, birlik.
Kadîr-i mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
Kâmil-i mutlak:
sınırsız mükem-
mellik sahibi, tam, noksansız, ek-
siksiz.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kemalât:
iyilikler, kemaller, olgun-
luklar.
kemalât-ı kâinat:
kâinatın, evre-
nin mükemmelliği, kusursuzluğu.
keşfiyat:
keşifler, açmalar, mey-
dana çıkarılan, şeyler, gösterme-
ler.
keza:
böyle, böylece; bu da öyle,
öylece.
mazhar:
nail olma, şereflenme,
kavuşma; nail olmuş, erişmiş, ka-
vuşmuş.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar, yaratılmışlar.
mukaddes:
takdis edilmiş, müba-
rek, ayıp ve noksanlardan kurtul-
muş, kutsal, aziz, temiz.
münezzeh:
bir şeye ihtiyacı bu-
lunmayan, muhtaç olmayan.
müttefik:
ittifak eden, birleşen,
anlaşan, uyuşan.
nakıs:
noksan, eksik, tam olma-
yan.
nuranî:
nurlu, ışık saçan.
seyyaliyet:
akıcılık.
sıfat:
hâl, özellik, nitelik.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
tagayyür:
değişme, başkalaşma.
tavsifat:
tavsifler, birinin ya da bir
şeyin özelliklerini anlatmalar.
tebeddül:
başkalaşma, değişme,
başka hâle getirme, başka şekil
alma.
teceddüt:
tazelenme, yenilenme,
yenileşme, yenilik.
tekâmül:
kemale erme, olgun-
laşma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
Zat-ı ezelî:
başlangıcı olmayan,
kendinden önce yokluk geçmemiş
Allah’ın zatı.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı mut-
laka gerekli olan zat, Cenab-ı Al-
lah.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi zat, Allah.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
akide:
inanç, inanılan gerçek.
ayet:
her bir Kur’ân cümlesi.
âyine:
ayna.
aziz-i Hakîm:
her şeyiyle hik-
metli ve izzetli olan Allah.
Bâkî-i Sermedî:
ezel ve ebedî
kuşatan sonsuzluk sahibi Al-
lah.
batıl:
boş ve manasız olan,
gerçeğe uymayan, doğru ve
haklı olmayan.
bürhan-ı kat’î:
kat’î, kesin de-
lil; en sağlam, şeksiz delil, her
hangi bir şüphe bırakmayan
delil.
cemal:
güzellik, iç ve dış gü-
zelliği.
daimî:
sürekli, devamlı.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil-i vazıh:
açık delil, belli
kanıt.
eazım-ı beşer:
insanoğlunun
en büyükleri.
ebedî:
zevalsiz, sonu olmayan,
sürekli, hiç son bulmayacak
şekilde süren.
ef’al:
fiiller, işler, ameller.
envar-ı kemal:
mükemmellik
ışığı, olgunluk nurları.
fânî:
ölümlü.
hâdis:
sonradan olan şey, ya-
pılan.
1.
Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar Onundur. O kudreti her şeye galip olan Aziz ve hikmeti
her şeyi kuşatan Hakîm’dir. (Rum Suresi: 27.)