zat-ı zülcelâl olan Allah her türlü kusur ve noksandan
münezzehtir. o öyle bir Hâlık-ı kevn ve Mekân’dır ki, ke-
safet ve kesretle mukayyet ve mahdut olan mümkin mad-
diyatın hasiyeti tahayyüz ve tecezziden münezzeh ve mu-
kaddestir.
zat-ı zülcelâl olan Allah her türlü kusur ve noksandan
münezzehtir. o öyle bir kadim-i Bâkî’dir ki, hudus ve ze-
valden münezzeh ve mukaddestir.
zat-ı zülcelâl olan Allah her türlü kusur ve noksandan
münezzehtir. o öyle bir Vacibü’l-Vücud’dur ki, doğurmak
ve doğurulmaktan, hulûl ve ittihattan, hasr ve tahditten,
kendisine yakışmayan ve vücub-i vücuduna münasip düş-
meyen her şeyden ve ezeliyet ve ebediyetine gayr-i mu-
vafık bütün şeylerden münezzeh ve mukaddestir.
evet, onun celâli pek yücedir ve ondan başka hiçbir
ilâh yoktur.
v v v
Lem’aLar | 699 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
noksan:
eksiklik.
tahayyüz:
yer tutma, yer alma.
tahdit:
sınırlama, çevreleme.
tecezzi:
parçalara ayrılma, bö-
lünme, ufalanma, cüzlere ayrılma.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlı-
ğına bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vücub-i vücud:
varlığı zorunlu ve
şart olmak, vazgeçilmez olmak.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi zat, Allah.
zeval:
sona erme, yok olma.
celâl:
nihayet derecede bü-
yüklük, azamet, ululuk.
ebediyet:
sonsuzluk.
ezeliyet:
öncesizlik başlangıcı
olmayan.
gayr-i muvafık:
uygun olma-
yan.
Hâlık-ı Kevn:
kâinatın yaratı-
cısı.
hasiyet:
bir şeye has vasıf,
özellik.
hasr:
yalnız bir şeye mahsus
kılma, yalnız bir şeye kul-
lanma.
hudus:
sonradan çıkma, son-
radan meydana gelme.
hulûl:
girme, dahil olma, içine
sokulma.
ilâh:
tanrı, ma’bud.
ittihat:
birleşme, birlik oluş-
turma, bir olma.
Kadim-i Bâkî:
ezelî ve ebedî
olan, Allah.
kesafet:
kalınlık, yoğunluk,
kesiflik, koyuluk, sıklık.
kesret:
çokluk.
kusur:
eksiklik, noksan.
maddiyat:
maddî ve cismanî
şeyler.
mahdut:
sınırlanmış, çevrilmiş,
belirli.
mekân:
yer, mahal.
mukaddes:
takdis edilmiş,
mübarek, ayıp ve noksanlar-
dan kurtulmuş, kutsal, aziz, te-
miz.
mukayyet:
kayıtlı, bağlı.
mümkin:
var edilmiş olan, ya-
ratılan.
münasip:
uygun, yerinde.
münezzeh:
bir şeye ihtiyacı
bulunmayan, muhtaç
münezzeh:
bir şeye ihtiyacı
bulunmayan, muhtaç olma-
yan, temiz, arı, uzak.