Bütün eşcar; tomurcuklarının çatlaması, çiçeklerinin
açması, yapraklarının çoğalması ve meyvelerinin olgun-
laşıp dallarının ellerinde masum çocuklar gibi oynaşması
anında, kereminle yeşillenen yapraklarının ve lütfunla te-
bessüm eden çiçeklerinin ve rahmetinle gülen meyveleri-
nin ağzıyla, acaib-i hilkatleriyle ve o acaib-i hilkat içinde-
ki kesret-i tenevvüünün ve o kesret-i tenevvü içindeki
muhtelif etlerinin ve o muhtelif etlerdeki şekillerinin ve o
şekillerdeki renklerinin ve o renkler içindeki güzel koku-
larının ve o güzel kokular içindeki ayrı ayrı tatlarının ve o
tatlar içindeki nakışlarının ve o nakışlar içindeki ziynetle-
rinin ve o ziynetlerdeki boyalarının ve o boyalar içindeki
sanatın ve o sanat içindeki tevzinin ve o tevzin içindeki
tanzimin ve o tanzim içindeki mizanın ve o mizan içinde-
ki nizamın lisanıyla,
(HaşİYe)
kemal-i sarahat ve bedahetle
seni hamd ve tesbih ederler.
Bütün o ağaçlar, senin kendini mahlûkatına yakından
tanıtan ve sevdiren tahabbüp ve taahhüdünün cilvelerin-
deki lem’alardan tereşşuh eden ve meyvelerinin ağızların-
dan dökülen katrelerle, senin sıfâtını tavsif, esmanı tarif
ve masnuatına tahabbüp ve taahhüdünü tefsir ederler:
Yani, güya çiçek açmış her bir ağaç, güzel yazılmış
manzum bir kasidedir ki, o kaside Fâtır-ı zülcelâl’in meda-
yih-i bâhiresini inşad edip, şairâne, lisan-ı hâl ile söylü-
yor.
Lem’aLar | 681 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
medayih-i bâhire:
çok açıktan bi-
risini veya bir şeyi övmek, met-
hetmek.
mizan:
ölçü.
muhtelif:
çeşitli.
nakış:
resim, süsleme sanatı.
nizam:
düzen, tertip.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet sahibi olan ve her şeyi sa-
natlı yaratan Allah.
sanat:
bir şeyi yapmada gösterilen
ustalık, bilgi, hüner.
sıfât:
hâl, özellik, nitelik, vasıf.
şairâne:
şairce, şair gibi.
taahhüt:
bir işin yapılması için söz
verme, üzerine alma.
tahabbüp:
sevgi gösterme, mu-
habbet etme.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tarif:
tanım, etrafıyla bildirme,
açıklama.
tavsif:
aslını ve özelliklerini ortaya
koyma, etraflıca tarif etme.
tebessüm:
gülümseme, gülümse-
yiş.
tefsir:
açıklama, yorum, izah.
tereşşuh:
sızma, sızıntı yapma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve nok-
san sıfatlardan uzak tutma, şanına
uygun ifadelerle anma.
tevzin:
tartma, ölçülü hâle koyma.
ziynet:
süs, bezek.
HaşİYe:
Bu on beş delil delil içinde, bürhan bürhan içinde, sâni-i zül-
celâl’e işaret ediyor.
acaib-i hilkat:
şaşırtıcı, hayret
verici yaratılış.
bedahet:
açıklık, ispata ihtiyaç
olmayacak derecede açıklık.
bürhan:
delil, şahit, kanıt.
cilve:
görünme, belirme.
esma:
adlar, isimler.
eşcar:
ağaçlar.
Fâtır-ı Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük sahibi ve benzeri olmayan
şeyleri yaratan Allah.
güya:
sanki, sözde.
hamd:
Allah’a karşı olan şük-
ran ve memnuniyetini onu
överek bildirme, Allah’ın yü-
celiğini övme.
haşiye:
dipnot, derkenar.
inşad:
şiir okuma, şiiri kuralına
uygun olarak okuma.
kaside:
övgü amacıyla yazıl-
mış divan şiiri ve bu şiirin na-
zım şekli.
katre:
damla.
kemal-i sarahat:
mükemmel
açıklıkta.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
kesret-i tenevvü:
çeşitlerin
çokluğu.
lem’a:
parıltı, parlayış, par-
lama.
lisan:
dil.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
lütuf:
iyilik, iyi ve dostça dav-
ranış.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yara-
tıklar, Allah tarafından yaratı-
lanlar.
manzum:
dizilmiş, düzenlen-
miş, sıralanmış.
masnuat:
sanatla yapılmış
şeyler.
masum:
suçsuz, günahsız.