İfade-iMeram
O
n üç seneden beri
,
kalbim aklım ile imtizaç edip
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın
(2)
@ n
¿ho
ôs
µ
n
Øn
àn
j r
ºo
¡ s
?n
©n
d
(1)
@ n
¿ho
ôs
µ
n
Øn
àn
J r
ºo
µ
s
? n
©n
d
(3)
@ ¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG *G n
?n
?n
N Én
e r
ºp
¡°p
ùo
Ør
fn
G =
?/
a Gho
ôs
µ`n
Øn
àn
j r
ºn
dn
hn
G
(4)
n
¿ho
ôs
µ
n
Øn
àn
j m
?r
ƒn
? p
d m
äÉ n
j '
’n
gibi ayetlerle emrettiği tefekkür mesleğine teşvik ettiği ve
(5)
m
án
æ°n
S p
I n
OÉn
Ñp
Y r
øp
e l
ô r
«n
N m
án
YÉn
°S o
ôt
µ
n
Øn
J
hadis-i şerifi, bazen “
bir sa-
at tefekkür bir sene ibadet
” hükmünde olduğunu beyan
edip, tefekküre azîm teşvikat yaptığı cihetle, ben de bu
otuz seneden beri meslek-i tefekkürde akıl ve kalbime te-
zahür eden büyük nurları ve uzun hakikatleri kendime
muhafaza etmek için, işarat nev’inden bazı kelimatı, o en-
vara delâlet etmek için değil, belki vücutlarına işaret ve
tefekkürü teshil ve intizamı muhafaza için vazettim. Gayet
muhtelif Arabî ibarelerle kendi kendime o tefekkürde git-
tiğim zaman o kelimatı lisanen zikrediyordum. Bu uzun
zamanda ve binler defa tekrarında ne bana usanç geliyor-
du ve ne de verdiği zevk noksanlaşıyordu ve ne de onlara
ihtiyac-ı ruhî zail oluyordu. Çünkü bütün o tefekkürat,
âyât-ı Kur’âniyenin lemaatı olduğundan, âyâtın bir hassası
olan usandırmamak ve halâvetini muhafaza etmek hassa-
sının bir cilvesi, o tefekkür âyinesinde temessül etmiştir.
Bu ahirde gördüm ki, Risale-i Nur’un eczalarındaki
kuvvetli ukde-i hayatiye ve parlak nurlar, o silsile-i tefek-
küratın lem’alarıdır. Bana ettikleri tesiri başka zatlara da
edeceği düşüncesiyle, ahir ömrümde mecmuunu kaleme
ahir:
son, sonunda, sonra.
akıl:
insandaki düşünce, anlama
ve tedbir alma, iyiyi ve kötüyü
ayırt edebilme kabiliyeti; us.
arabî:
Arabcaya ait, Arab dili ile
ilgili.
âyât:
ayetler, Kur’ân ayetleri.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayet-
leri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
âyine:
ayna.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
beyan:
anlatma, açık söyleme, bil-
dirme, izah.
cihet:
yön.
cilve:
görüntü, yansıma.
delâlet etmek:
delil olma, gös-
terme.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
emir:
buyurma, buyruk.
envar:
nurlar, parlak ışıklar.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
halâvet:
tatlılık, şirinlik.
hassa:
nitelik, özellik.
hükmünde olmak:
yerinde ol-
mak, yerine geçmek.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk vazi-
fesini yapmak.
ibare:
cümle.
ifade-i meram:
dilek ve maksa-
dını anlatma, maksadı ifade etme.
ihtiyac-ı ruhî:
ruhen duyulan ih-
tiyaç.
imtizaç:
uyuşma, uygunluk, bağ-
daşma.
işarat:
işaretler, belirtiler.
kelimat:
kelimeler, sözler.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla mu’cize olan, benzerini
yapmakta akılları âciz bırakan
Kur’ân.
lem’a:
parıltı, parlayış, parlama.
lemaat:
parıltılar, parlamalar.
lisanen:
sözle, dil ile söyleyerek.
mecmu:
toplam, tüm.
meslek-i tefekkür:
tefekkür mes-
leği, metodu.
muhafaza etmek:
korumak, sak-
lamak.
muhafaza:
koruma, saklama, hıf-
zetme.
nevi:
çeşit, tür.
niyet:
bir işin yapılmasını önceden
düşünme, kalbin bir işe yönelmesi,
, karar vermesi.
nur:
aydınlık, parıltı, parlaklık, ziya,
ışık, şule.
silsile-i tefekkürat:
zincirleme te-
fekkür daireleri, halkaları.
tefekkür:
varlıklar üzerinde Allah’ı
tanımayı sonuç verecek şekilde
düşünme.
tefekkürat:
tefekkürler, düşün-
meler.
temessül:
belirmek, görünmek.
teshil:
kolaylaştırma, kolay hâle
getirme.
tesir:
etki.
teşvik etmek:
istek uyandır-
mak, cesaret vermek.
teşvikat:
teşvikler, isteklendir-
meler.
tezahür:
görünmek, ortaya
çıkmak.
ukde-i hayatiye:
hayat çekir-
deği, hayat düğümü.
vazetmek:
yerleştirmek, koy-
mak.
vücut:
var oluş, varlık.
zail:
sona eren, devamlı olma-
yan, yok olan.
zikir:
anma.
1.
Tâ düşününüz. (Bakara Suresi: 219, 266.)
2.
Tâ düşünsünler. (A’raf Suresi: 176; Nahl Suresi: 44; Haşir Suresi: 21.)
3.
Onlar kendi üzerlerindeki İlâhî sanat mu’cizelerini hiç düşünmezler mi? Gökleri ve yeri ve
her ikisi arasındakileri Allah yaratmıştır. (Rum Suresi: 8.)
4.
Düşünen bir topluluk için ayetler, deliller vardır. (Yunus Suresi: 24; Ra’d Suresi: 3; v.d.)
5.
Bir müddet tefekkür, bir senelik nafile ibadetten daha hayırlıdır. (Keşfü’l-Hafâ, 1:1004; Mec-
maü’z-Zevaid, 1:78; İhya-iUlûmiddin, 4:409.)
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
| 674 | Lem’aLar