himmetten değildir. Belki, ehl-i hakkın, ekseriyetle ahire-
te ait olan faydaları düşünmekle, o ehemmiyetli ve kes-
retli meselelere hamiyeti, himmeti, mertliği inkısam eder.
Hakikî sermaye olan vaktini bir meseleye sarf etmediği
için, meslektaşlarıyla ittifakı muhkemleşmiyor. Çünkü
meseleler çok, daire dahi geniştir.
gafletli ehl-i dünya ise, yalnız hayat-ı dünyeviyeyi dü-
şündüklerinden, bütün hissiyatıyla ve ruh ve kalbiyle, şid-
detli bir surette hayat-ı dünyeviyeye ait meselelere sarı-
lır. Ve o meselede ona yardım edene kuvvetli yapışır. Ve
hakikat nokta-i nazarında beş paraya değmeyen ve ehl-i
hak ona on para kıymet vermeyen meselelere, divane
olmuş elmasçı bir Yahudînin beş paralık cam parçasına
beş lira fiyat verdiği gibi, beş yüz lira kıymetindeki vakti-
ni o meseleye hasreder. elbette bu kadar fiyat verip ve
şiddetli hissiyatla sarılmak, batıl yolunda dahi olsa, sami-
mî bir ihlâs olduğundan, o meselede muvaffak olur ve
ehl-i hakka galebe eder. Bu galebe neticesinde ehl-i hak
zillete ve mahkûmiyete ve tasannua ve riyaya düşüp ih-
lâsı kaybeder. o namert, himmetsiz, hamiyetsiz bir kısım
ehl-i dünyaya dalkavukluk etmeye mecbur olur.
ey ehl-i hak! ey hakperest ehl-i şeriat ve ehl-i hakikat
ve ehl-i tarikat! Bu müthiş maraz-ı ihtilâfa karşı birbirini-
zin kusurunu görmeyerek, yekdiğerinizin ayıbına karşı gö-
zünüzü yumunuz.
(1)
Ék
eGôp
c Ght
ô n
e p
ƒr
¨ s
?dÉp
H Ght
ô n
e Gn
Pp
Gn
h
edeb-i Fur-
kanî ile edepleniniz. Ve haricî düşmanın hücumunda da-
hilî münakaşatı terk etmek ve ehl-i hakkı sukuttan
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
batıl:
boş ve manasız olan, ger-
çeğe uymayan, doğru ve haklı ol-
mayan.
dahilî:
içe ait, iç ile ilgili.
dalkavuk:
kendisine çıkar ve ya-
rar sağlayacak olan kimselere aşırı
saygı ve hayranlık göstererek ya-
ranmak isteyen kimse.
divane olmak:
deli, bir şeye çok
düşkün olmak.
edeb-i Furkanî:
doğru ile yanlışı
ayıran Kur’ân’ın ortaya koyduğu
ahlâk kuralı, eğitim dersi.
edeplenmek:
uslanmak, ince ve
terbiyeli, nezaket, sahibi olmak.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, ahireti
düşünmeyen.
ehl-i hak:
hak ehli, iman, İslâmiyet
ve hak yolunda olan.
ehl-i hakikat:
gerçeği bulup onun
peşinden gidenler.
ehl-i şeriat:
Allah’ın emrinden ay-
rılmayan, doğru yoldan giden.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, tarikate
bağlı kimseler.
ekseriyet:
çoğunluk.
gaflet:
gafillik, boş bulunma,
umursamazlık Allah’tan uzaklaşıp
nefsinin arzularına dalmak.
galebe:
galip gelme, yenme, üs-
tünlük.
hakperest:
doğruluktan ve haktan
ayrılmayan, hak ve doğruluğu
ciddî seven.
hamiyet:
mukaddes değerleri ko-
ruma gayreti.
hamiyetsizlik:
hamiyetsiz olma
durumu, mukaddes değerleri ko-
ruma duygusu ve gayreti içinde
olmama.
hasretmek:
bir şeyin bütününü
birine, bir şeye ayırmak, vermek.
hayat-ı dünyeviye:
dünya hayatı.
himmet:
çalışma, ciddî gayret gös-
terme.
himmetsiz:
gayretsiz, çalışmaya
çaba göstermeyen.
hissiyat:
hisler, duygular.
hücum:
saldırı, saldırma.
ihlâs:
samimiyet, bir işi, bir ibadeti,
başka bir karşılık beklemeksizin,
sırf Allah rızası için yapma.
inkısam etme:
bölünme, parça-
lanma.
ittifak:
fikir birliği etme, anlaşma,
birleşme.
izzet:
onur, değer, itibar.
kesretli:
çok sayıda olan.
kıymet verme:
değer verme,
önemseme.
mahkûmiyet:
mahkûmluk, kısıt-
lılık; özgürlükten yoksun oluş.
maraz-ı ihtilâf:
ayrılığa, anlaşmaz-
lığa sebep olan hastalık.
meslektaş:
kişinin kendi ya-
pısına uygun bulup yürüdüğü
manevî yolda, aynı meslekten
olanlardan her biri.
muhkem:
sağlam.
muvaffak olma:
başarılı olma,
başarma.
münakaşat:
münakaşalar, tar-
tışmalar.
namert:
mert olmayan, kor-
kak, alçak.
nokta-i nazar:
bakış, görüş
açısı.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık, can.
sarf etme:
harcama, kul-
lanma.
sermaye:
ana para, varlık, de-
ğer, konu.
sukut:
düşme, sukuttan; de-
ğerden düşmekten.
suret:
biçim, tarz, şekil.
tasannu:
yapmacık hareket.
Yahudî:
İbranî ve İsrailî de de-
nilen, Samî kavimlerinden bir
ırk ve bu ırkın bağlı olduğu
dinî inanç, Yahudîlik.
yekdiğer:
bir diğer.
zillet:
hakirlik, horluk; aşağı-
lanma.
1.
Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek
oradan geçip giderler. (Furkan Suresi: 72.)
Y
irminci
l
em
’
a
| 382 | Lem’aLar