İman ve Küfür Muvazeneleri - page 309

güya şu güneş, bizlerle konuşuyor. der: “ey kardeşle-
rimiz! tevahhuşla sıkılmayınız. ehlen sehlen, merhaba,
hoş teşrif ettiniz. Menzil sizin; ben bir mumdar-ı şehnaz.
“Ben de sizin gibiyim; fakat safî, isyansız, mutî bir hiz-
metkârım. o zat-ı ehad-i samed ki, mahz-ı rahmetiyle
hizmetinize beni musahhar-ı pürnur etmiş. Benden ha-
raret, ziya; sizden namaz ve niyaz.”
Yahu, bakın kamere. Yıldızlarla denizler, her biri de
kendine mahsus birer lisanla, “ehlen sehlen, merhaba,”
derler. “Hoş geldiniz, bizi tanımaz mısınız?”
sırr-ı teavünle bak, remz-i nizamla dinle. Her birisi
söylüyor: “Biz de birer hizmetkâr, rahmet-i zülcelâl’in bi-
rer âyinedarıyız; hiç de üzülmeyiniz, bizden sıkılmayınız.
“zelzele naraları, hâdisat sayhaları sizi hiç korkutma-
sın, vesvese de vermesin. zira onlar içinde bir zemze-
me-i ezkâr, bir demdeme-i tesbih, velvele-i nazüniyaz.
“sizi bize gönderen o zat-ı zülcelâl, ellerinde tutmuş-
tur bunların dizginlerini.” İman gözü okuyor yüzlerinde
ayet-i rahmet, her biri birer avaz.
ey mü’min-i kalb-i hüşyar! Şimdi gözlerimiz bir parça
dinlensinler. onların bedeline hassas kulağımızı imanın
mübarek eline teslim ederiz, dünyaya göndeririz. dinle-
sin leziz bir saz.
evvelki yolumuzda bir matem-i umumî, hem vaveylâ-i
mevtî zannolunan o sesler, şimdi yolumuzda birer neva-
zünamaz, birer avazüniyaz, birer tesbihe ağaz.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 309 |
lemaaT
rahmet ve şefkati.
remz-i nizam:
düzeni işaret etme-
si.
safî:
katıksız, temiz, arınmış.
sırr-ı teavün:
yardımlaşma sırrı.
şehbaz:
yiğit, delikanlı.
şehd-i şahadet:
varlıkların Allah’ın
birliğine delil olmalarından doğan
bal gibi lezzet.
şümus:
güneşler.
tahabbüp:
sevgi, sevme.
teselli:
rahatlama.
tevahhuş:
korku, ürküntü.
ünsiyet:
alışkanlık, dostluk.
zat-ı ehad-i samed:
her şeyin
kendisine muhtaç olduğu bir tek
zat olan Allah.
ziya:
ışık.
âb-ı leziz:
çok tatlı su.
arımisal:
arı gibi
avaz:
çığlık, yüksek ses.
âyinedar:
ayna tutan.
bostan:
bahçe
cilve-i rahmet:
rahmetin bir
parıltısı.
ehlen sehlen:
hoş geldiniz, sa-
fa getirdiniz.
esrarengiz:
gizemli, sır dolu.
evvel:
önce.
güya:
sanki.
Hâlık:
yaratıcı Allah.
hararet:
ısı.
harekât-ı ecram:
gezegenle-
rin, gök cisimlerinin hareketle-
ri.
hikmet:
her şeyin bir amaca
ve faydaya dönük olması.
hizmetkâr:
hizmet eden.
hoş:
güzel.
kâinat:
varlık dünyası, varlık-
lar.
kamer:
ay.
lisan:
dil.
mahsus:
has, özel.
mahz-ı rahmet:
sadece rah-
metin gereği.
mâye-i ibret:
ibret levhası.
menzil:
mekân, yer.
merhaba:
rahat ediniz.
mumdar-ı şehnaz:
ışık veren
güzel.
musahhar-ı pürnur:
nur sa-
çan hizmetçi.
mutî:
itaat eden.
mütebessim:
gülen, gülümse-
yen.
nazar:
bakış.
nazeninâne:
nazlı bir şekilde.
niyaz:
dua ve yalvarış.
nücum:
yıldızlar.
pervaz:
kanat çırpma, uçma.
rahmet-i zülcelâl:
celâl ve
azamet sahibi olan Allah’ın
1...,299,300,301,302,303,304,305,306,307,308 310,311,312,313,314,315,316,317,318,319,...412
Powered by FlippingBook