İman ve Küfür Muvazeneleri - page 306

ki, yapılmış o hâlet, hem havf ile dehşetten, hem acz
ile ra’şetten, hem kalâk ve vahşetten, hem yütüm ve
hem yeisten mürekkep vicdansûz.
Şimdi her cihete mukabil bir cepheyi alırız, def’ine ça-
lışırız.
Evvel
, kudretimize müracaat ederiz. Vâesefa gö-
rürüz
ki âcize, zaife.
Saniyen
, nefiste olan hacatın susma-
sına teveccüh ediyoruz. Vâesefa, durmayıp bağırırlar gö-
rürüz.
Salisen
, istimdatkârâne, bir halâskârı için bağırır, ça-
ğırırız; ne kimse işitiyor, ne cevabı veriyor. Biz de zan-
nediyoruz:
Her bir şey bize düşman, her bir şey bizden garip.
Hiçbir şey kalbimize bir teselli vermiyor; hiç emniyet
bahşetmez, hakikî zevki vermez.
Rabian
, biz ecram-ı ulviyeye baktıkça, onlar nazara
verir bir havf ile dehşeti. Hem vicdanın müz’ici bir tevah-
huş geliyor akılsûz, evhamsaz.
İşte, ey birader! Bu dalâletin yolu, mahiyeti şöyledir.
küfürdeki zulmeti bu yolda tamam gördük. Şimdi de gel
kardeşim, o ademe döneriz.
tekrar yine geliriz. Bu kere tarikımız sırat-ı müstakim-
dir, hem imanın yoludur. delil ve imamımız, inayet ve
kur’ân’dır, şehbaz-ı edvarpervaz.
İşte sultan-ı ezel’in rahmet ve inayeti vakta bizi istedi,
kudret bizi çıkardı, lütfen bizi bindirdi kanun-i meşiete et-
var üstünde perdaz.
âcize:
âciz, güçsüz, kuvvetsiz.
acz:
zayıflık.
âmâl:
gelecekle ilgili istek ve arzu-
lar.
arzu:
istek.
belâ:
felâket, musibet.
beter:
daha kötü.
cehennem:
azap yurdu.
cephe:
başkasına karşı açılan yön.
cihet:
yön.
dalâlet:
sapıklık.
dâllîn:
ilim ve felsefe ile yoldan çı-
kanlar.
def’ine çalışmak:
giderilmesi için
uğraşmak, uzaklaştırmaya çalış-
mak.
dehşet:
ürperti ve heyecan.
ebed:
sonunun ve nihayetinin bu-
lunmaması.
elîm:
acı ve üzüntü veren.
emeller:
arzu ve istekler.
evvel:
önce.
ezel:
başı olmamak.
galeyan:
azgın, coşkun
ger:
eğer.
hacat:
ihtiyaçlar.
hâl :
durum.
halâskâr:
kurtarıcı.
hâlet:
hâl, durum, vaziyet.
haşir:
bedenin ölümünden sonra
dirilmesi.
havf:
korku.
hissiyat:
duygular.
istimdatkârâne:
medet ve
yardım istercesine.
kâinat:
varlıklar.
kalâk:
sıkıntı, huzursuzluk.
kudret:
güç, kuvvet.
mağdub:
Allah’ın öfkesini çe-
kenler.
mead:
sonuç, son nokta.
mebde’:
başlangıç.
muhrik:
yakıcı.
mukabil:
karşı.
muvakkat:
geçici.
mürekkep:
oluşmuş, bir araya
gelmiş.
nazarendaz:
göz gezdiren, ba-
kan.
nefis:
insanın bedensel yönü.
ra’şet:
titreyiş, ürperme.
ruhu ezmek:
ruhu rencide et-
mek.
salisen:
üçüncüsü.
sâni :
her şeyi sanatlı ve mü-
kemmel bir şekilde yaratan
Allah.
saniyen:
ikincisi.
şeş cihet:
altı yön.
tesadüf:
rastlantı.
teveccüh:
yönelme, ilgilenme.
vâesefa:
ne yazık ki, yazıklar
olsun.
vahşet:
yabancılık ve yalnız-
lıktan kaynaklanan korku.
vicdan:
insanın iyiyi kötüden
ayırma duygusu.
vicdansûz:
vicdanı yakan.
vücud
-i adem: yokluğun var
olması, yokluk âlemi.
vüs’at:
genişlik.
yeis:
ümitsizlik.
yütüm:
kimsesizlik, yetimlik.
zaife:
güçsüz, zayıf.
zannetmek:
tahmin etmek.
zira:
çünkü.
l
emaaT
| 306 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,296,297,298,299,300,301,302,303,304,305 307,308,309,310,311,312,313,314,315,316,...412
Powered by FlippingBook