Hakikî Bütün eleM dalâlette, Bütün lezzet iMandadır.
•Hayal liBasını GiyMiŞ MuazzaM Bir Hakikat•
ey yoldaş-ı hüşdar! sırat-ı müstakimin o meslek-i nu-
ranî, mağdub ve dâllînin o tarik-ı zulmanî, tam farklarını
görmek eğer istersen, ey aziz!
gel, vehmini ele al, hayal üstüne de bin. Şimdi senin-
le gideriz zulümat-ı ademe. o mezar-ı ekberi, o şehr-i
püremvatı bir ziyaret ederiz.
Bir kadîr-i ezelî, kendi dest-i kudretle bu zulümat-ı
kıt’adan bizi tuttu çıkardı, bu vücuda bindirdi, gönderdi
şu dünyaya, şu şehr-i bîlezaiz.
İşte şimdi biz geldik şu âlem-i vücuda, o sahra-i haile.
gözümüz de açıldı, şeş cihette biz baktık. evvel istitafkâ-
râne önümüze bakarız.
lâkin beliyyeler, elemler, önümüzde düşmanlar gibi
tehacüm eder. ondan korktuk, çekindik. sağa sola, ana-
sır-ı tabâyie bakarız, ondan medet bekleriz.
lâkin biz görüyoruz ki, onların kalpleri kasiye, merha-
metsiz. dişlerini bilerler, hiddetli de bakarlar. ne naz
dinler, ne niyaz.
Muztar adamlar gibi, me’yusâne, nazarı yukarıya kal-
dırdık. Hem istimdatkârâne, ecram-ı ulviyeye bakarız;
pek dehşetli tehditkâr da görürüz.
güya birer gülle, bomba olmuşlar, yuvalardan çıkmış-
lar, hem etraf-ı fezada pek sür’atli geçerler. Her nasılsa
ki onlar birbirine dokunmaz.
aziz:
saygın, muhterem.
dalâlet:
yanlış fikir ve kanaatle
doğru yoldan sapmak.
dâllîn:
ilim ve felsefe yolu ile hak
yoldan sapanlar.
deha-i fennî:
fen ve felsefe ile ge-
lişmiş akıl.
dest-i kudret:
kudret eli.
eflâtun:
Platon (MÖ: 429-347) Sok-
rat’ın talebesi olan Yunan filozofu.
elem:
ıztırap, acı.
gazi:
Allah yolunda mücadele
ederek zafer kazanan.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hayal:
zihinde canlandırılan ger-
çek dışı hülyalar.
hüda-i kur’ânî:
Kur’ân’ın hidayete
götüren yolu.
iman:
Allah’ın birliğine ve ahirete
inanma.
isal etmek:
ulaştırmak.
kadîr-i ezelî:
varlığının başlan-
gıcı ve sonu olmayan sonsuz
güç ve kudret sahibi.
karip:
yakın.
kavi:
kuvvetli.
lezzet:
zevk.
libas:
elbise.
mağdub:
Allah’ın öfkesini çe-
kenler.
meslek:
felsefî yol ve metot.
meslek-i nuranî:
aydınlık nur-
lu yol, metot ve sistem.
mezar-ı ekber:
en büyük me-
zar.
mezhep:
Allah rızasına götü-
ren yol ve usul.
muazzam:
çok büyük.
müsavi:
eşit.
müstakim:
istikametli, doğru
yol.
sehil:
kolay.
sokrat:
Socrates (MÖ: 470-400)
akılla Tevhidi bulan Yunan fi-
lozofu.
sırat-ı müstakim:
istikametli
doğru yol.
şehit olmak:
Allah yolunda
hayatını feda etmek.
şehr-i bîlezaiz:
lezzet verme-
yen şehir.
şehr-i püremvat:
ölülerle dolu
şehir.
tarik-ı zulmanî:
karanlıklı yol.
vehim:
zan ve kuruntu.
vücut:
varlık.
yoldaş-ı hüşyar:
uyanık yol
arkadaşı.
zayıf:
güçsüz.
ziyaret:
görmeye gitme.
zulümat-ı kıt’a:
karanlıklar ül-
kesi.
zulümat-ı adem:
yokluk ka-
ranlıkları.
l
emaaT
| 304 |
iMan ve küfür Muvazeneleri