Şimdi bizi getirdi, şefkat ile giydirdi şu hil’at-ı vücudu.
emanet rütbesini bize tevcih eyledi; nişanı, niyaz ve na-
maz.
Şu edvar ve etvarın, bu uzun yolumuzda birer menzil-i
nazdır. Yolumuzda teshilât içindir ki, kaderden bir emir-
name vermiş sahifede cephemiz.
Her nereye geliriz, her hangi taifeye misafir oluyoruz;
pek uhuvvetkârâne istikbal görüyoruz. Malımızdan veri-
riz, mallarından alırız.
ticaret muhabbeti, onlar bizi beslerler, hediyelerle
süslerler, hem de teşyi ederler. gele gele, işte geldik,
dünya kapısındayız, işitiyoruz avaz.
Bak, girdik şu zemine, ayağımızı bastık şahadet âlemi-
ne; şehr-i âyine-i rahman, gürültühane-i insan. Hiçbir
şey bilmeyiz; delil ve imamımız,
Meşiet-i rahman’dır. Vekil-i delilimiz, nazenin gözleri-
miz. gözlerimizi açtık, dünya içine saldık. Hatırına gelir
mi evvelki gelişimiz?
garip, yetim olmuştuk, düşmanlarımız çoktu; bilmez-
dik hamîmizi. Şimdi nur-i imanla, o düşmanlara karşı, bir
rükn-i metinimiz,
İstinadî noktamız, hem himayetkârımız, defeder düş-
manları. o iman-ı billâhtır ki ziya-i ruhumuz, hem nur-i
hayatımız, hem de ruh-i ruhumuz.
İşte kalbimiz rahat, düşmanları aldırmaz, belki düşman
tanımaz. evvelki yolumuzda, vakta vicdana girdik; işittik
ondan binlerle feryadüfizar ve avaz.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 307 |
lemaaT
mal:
değerli eşya.
menzil-i naz:
naz makamı.
misafir:
yolcu.
müz’iç:
sıkıcı, sıkıntılı.
namaz:
Allah’a ibadetin adı.
nazara vermek:
insanların görü-
şüne, dikkatine sunmak.
nişan:
alâmet, iz.
niyaz:
dua, yalvarış.
perdaz:
yönlendirici, düzenleyici.
rabian:
dördüncüsü.
rahmet:
merhamet.
sahife:
yazı yazılan kâğıt, sayfa.
sultan-ı ezel:
başlangıcı olmayan
güç sahibi, padişah.
sırat-ı müstakim:
istikametli, doğ-
ru yol.
şefkat:
acıma ve koruma duygu-
su.
şehbaz-ı edvarpervaz:
her zaman
hâkimiyet kanadını inananların
üstünde tutan.
taife:
gurup, topluluk.
tarik:
yol.
teshilât:
kolaylaştırma.
teşyi etmek:
uğurlama.
tevahhuş:
korku verme.
tevcih etme:
yöneltme.
ticaret:
alış veriş.
uhuvvetkârâne:
kardeşçesine.
vakta:
ne zaman ki.
vicdan:
insanın duygusal yönü.
zevk:
lezzet.
zulmet:
karanlık.
adem:
yokluk.
akılsûz:
aklı tırmalayan, akla
ters gelen.
avaz:
çığlık.
bahşetmek:
bağışlamak, ver-
mek.
birader:
kardeş.
dalâlet:
doğru yoldan ayrıl-
mak.
dehşet:
korku, ürkütücülük.
delil :
bürhan.
ecram-ı ulviye:
gök cisimleri,
gezegenler ve yıldızlar.
edvar:
devirler, asırlar.
emanet:
korunması gerekli
değerli şey.
emirname:
emir yazısı, yönet-
melik.
emniyet:
güven.
etvar:
tavırlar, hâller.
evhamsaz:
kuruntuya kapı-
lan.
garip:
yalnız, kimsesiz.
hakikî:
gerçek.
havf:
korku.
her hangi:
hangisi olursa ol-
sun.
her nere:
nerede.
hil’at-ı vücut:
beden elbisesi.
imam:
önder, rehber.
iman yolu:
doğru inancın in-
sana gösterdiği yol.
inayet:
yardım.
istikbal:
gelecek.
kader:
takdir, alın yazısı.
kalbe teselli vermek:
kalbi
rahatlatmak.
kanun
-i meşiet: Allah’ın dile-
me, irade kanunu.
kere:
defa.
kudret:
güç, kuvvet.
kur’ân:
Allah’ın kelâmı.
küfür:
Allah’ı ve ahireti inkâr.
mahiyet:
nitelik, bir şeyin esa-
sı.