hasleti sadâkattir, emniyettir. Açık saçıklık ise, bu sadâ-
kati kırar, kocası nazarında emniyeti kaybeder, ona vic-
dan azabı çektirir. Hatta erkeklerde iki güzel haslet olan
cesaret ve sahavet kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve
sadâkate zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir, kötü
haslet sayılırlar. Fakat kocasının vazifesi, ona hazinedar-
lık ve sadâkat değil, belki himayet ve merhamet ve hür-
mettir. onun için, o erkek inhisar altına alınmaz, başka
kadınları da nikâh edebilir.
Memleketimiz Avrupa’ya kıyas edilmez. Çünkü orada,
düello gibi çok şiddetli vasıtalarla, açık saçıklık içinde na-
mus bir derece muhafaza edilir. İzzet-i nefis sahibi birisi-
nin karısına pis nazarla bakan, boynuna kefenini takar,
sonra bakar. Hem memalik-i bâride olan Avrupa’daki ta-
biatlar, o memleket gibi bârid ve camittirler. Bu Asya, ya-
ni âlem-i İslâm kıt’ası, ona nispeten memalik-i harredir.
Malûmdur ki, muhitin, insanın ahlâkı üzerinde tesiri var-
dır. o bârid memlekette, soğuk insanlarda hevesat-ı hay-
vaniyeyi tahrik etmek ve iştihayı açmak için açık saçıklık
belki çok sû-i istimalâta ve israfata medar olmaz. Fakat
seriütteessür ve hassas olan memalik-i harredeki insanla-
rın hevesat-ı nefsaniyesini mütemadiyen tehyiç edecek
açık saçıklık, elbette çok sû-i istimalâta ve israfata ve
neslin zaafiyetine ve sukut-ı kuvvete sebeptir. Bir ayda
veya yirmi günde ihtiyac-ı fıtrîye mukabil, her birkaç
günde kendini bir israfa mecbur zanneder. o vakit, her
ayda on beş gün kadar hayız gibi arızalar münasebetiyle
ahlâk:
huylar, tabiatlar.
ahlâk-ı seyyie:
çirkin ahlâk, kötü
huylar.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
arıza:
aksama, aksaklık.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli acı.
bârid:
soğuk.
camit:
ruhsuz, sert, katı.
düello:
iki kişi arasında şahitler ya-
nında olan çarpışma, kavga.
emniyet:
eminlik, inanma, güven-
me.
haslet:
insanın yaratılışından ge-
len huy ve karakter, doğuştan ge-
len özellik, mizaç.
hassas:
duyarlı, içli.
hayız:
kadınlara ait özel ay hâli,
âdet.
hazinedar:
malı muhafazaya me-
mur olan.
hevesat-ı hayvaniye:
hayvanca
arzular, hayvanî his ve arzular.
hevesat-ı nefsaniye:
nefse ait is-
tekler, nefsin gelip geçici olan çir-
kin arzu ve istekleri.
himayet:
koruma.
hürmet:
riayet, ihtiram.
ihtiyac-ı fıtrîye:
doğuştan gelen
bir duygu ve ihtiyaç.
inhisar altına almak:
tekeline al-
mak, özel olarak sınırlandırmak.
israf:
ihtiyaçtan fazlasını harcama.
israfat:
israflar, lüzumsuz yere
harcamalar.
iştiha:
fazla istek, arzu.
izzet-i nefis:
şahsiyet, şerefli, na-
muslu, ahlâklı kimselerin karakte-
rinde bulunan tavizsiz duygu.
kıt’a:
arazî, memleket, ülke.
kıyas etme:
karşılaştırma.
malûm:
bilinen.
mecbur:
zorunluluk.
medar:
sebep, vesile.
memalik-i bâride:
soğuk ik-
limli memleketler.
memalik-i harre:
sıcak mem-
leketler.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek, korumak.
muhafaza:
koruma.
muhit:
çevre.
mukabil:
karşılık.
münasebet:
vesile.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
namus:
edep, hayâ, ahlâk,
doğruluk gibi faziletlerin sonu-
cu olan ve yüksek değer taşı-
yan özellik.
nazar:
bakış, niyet.
nesil:
soy-sop, zürriyet.
nikâh etme:
evlenme.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
sadakat:
bağlılık.
sahavet:
el açıklığı, cömertlik.
seriütteessür:
çabuk tesir gö-
ren, çabuk üzülen.
sû-i istimalât:
kötüye kullan-
malar.
sukut-ı kuvvet:
kuvvetten
düşme.
tabiat:
huy, karakter, mizaç.
tahrik etmek:
hareketlendir-
me, duyguları, uyandırma, kış-
kırtma.
tehyiç etme:
heyecana getir-
me.
tesir:
etki; iz bırakma.
vasıta:
aracılık.
vazife:
görev.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
zaafiyet:
zayıflık, güçsüzlük.
zan:
sanma.
Y
irmi
d
ördünCü
l
em
’
a
| 230 |
iMan ve küfür Muvazeneleri