İman ve Küfür Muvazeneleri - page 226

nazarlardan elbette sıkılır. Hatta işitiyoruz, açık saçıklık
yeri olan Avrupa’da çok kadınlar, bu dikkat-i nazardan
sıkılarak, “Bu alçaklar bizi göz hapsine alıp sıkıyorlar” di-
ye polislere şekva ediyorlar. demek, medeniyetin ref-i
tesettürü hilâf-ı fıtrattır. kur’ân’ın tesettür emri fıtrî ol-
makla beraber, o maden-i şefkat ve kıymettar birer refi-
ka-i ebediye olabilen kadınları, tesettür ile sukuttan, zil-
letten ve manevî esaretten ve sefaletten kurtarıyor.
Hem kadınlarda ecnebi erkeklere karşı, fıtraten kor-
kaklık, tahavvüf var. tahavvüf ise, fıtraten, tesettürü ik-
tiza ediyor. Çünkü, sekiz dokuz dakika bir zevki cidden
acılaştıracak sekiz dokuz ay ağır bir velet yükünü zah-
metle çekmekle beraber, hamîsiz bir veledin terbiyesiyle,
sekiz dokuz sene, o sekiz dokuz dakika gayrimeşru zev-
kin belâsını çekmek ihtimali var. Ve kesretle vaki oldu-
ğundan, cidden şiddetle namahremlerden fıtratı korkar
ve cibilliyeti sakınmak ister. Ve tesettür ile, namahremin
iştihasını açmamak ve tecavüzüne meydan vermemek,
zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtar eder. Ve bir siperi
ve kalesi, çarşafı olduğunu gösteriyor.
Mesmuatıma göre, merkez ve payitaht-ı hükûmette,
çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet
adî bir kundura boyacısı, dünyaca rütbeten büyük bir
adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, te-
settür aleyhinde olanların hayâsız yüzlerine bir şamar vu-
ruyor!
âdi:
sıradan.
ahali:
halk.
aleyhinde:
karşısında.
belâ:
sıkıntı, zorluk.
bilfiil:
fiilen çalışarak, uygulayarak.
cibilliyet:
yaratılıştan olan, huy,
tabiat, karakter.
dikkat-i nazar:
dikkatli bakmak,
bakış.
ecnebi:
yabancı.
fıtrat:
yaratılış, mizaç, huy.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış açı-
sından.
fıtrî:
doğal, yaratılıştan gelen, mi-
zaca uygun.
gayet:
son derece, çok.
gayrimeşru:
helâl olmayan, dine
aykırı.
hamîsiz:
koruyucusuz, himaye
edeni olmayan.
hayâsız:
utanmaz, sıkılmaz.
hilâf-ı fıtrat:
yaratılış maksadına
zıt.
hilkat:
yaratılış.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ihtimal:
mümkün, olabilirlik.
iktiza etme:
gerektirme.
iştiha:
istek, iştah, ilgi, meyil.
kesret:
çokluk.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
kundura:
ayakkabı.
maden-i şefkat:
şefkat kaynağı.
manevî esaret:
manevî esirlik,
psikolojik baskı ve tutsaklık.
medeniyet:
Avrupa medeni-
yeti, kültürü.
mesmuat:
işitilenler.
namahrem:
evlenmeleri ha-
ram olmayan, nikâh düşen ki-
şi, yabancı.
nazar:
bakış.
payitaht-ı hükûmet:
hükû-
metin merkezi, başkent.
ref-i tesettür:
örtünmeyi orta-
dan kaldırma, hanımların örtü-
sünü yok etme.
refika-i ebediye:
sonsuz ha-
yatta da eş, hayat arkadaşı
olan kadın.
rütbeten:
rütbece, makam
mevki bakımından.
sefalet:
sefillik, hakirlik, aşağı-
lık, düşkünlük.
siper:
arkasına saklanılacak sı-
ğınak, koruyucu. mesmuat:
işitilen, duyulan, haber alınan
şeyler.
sukut:
değerden düşme, de-
ğerini yitirme.
şamar:
tokat.
şekva:
şikâyet, yakınma.
tahavvüf:
korkuya düşme,
korkma, çekinme.
tecavüz:
saldırı, sataşma.
terbiye:
besleme, yetiştirme,
iyi ahlâklı eğitme.
tesettür:
örtünme.
vaki:
vuku bulma, olma, mey-
dana gelme.
velet:
çocuk, evlât.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.
zillet:
hor ve küçük görülme,
aşağılanma.
Y
irmi
d
ördünCü
l
em
a
| 226 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,216,217,218,219,220,221,222,223,224,225 227,228,229,230,231,232,233,234,235,236,...412
Powered by FlippingBook