İman ve Küfür Muvazeneleri - page 223

ve onları körü körüne taklit edip ittiba edenlere binler
nefrin ve teessüfler!
(1)
ey bu vatan gençleri! Frenkleri taklide çalışmayınız.
Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adavetten
sonra, hangi akıl ile onların sefahat ve batıl efkârlarına
ittiba edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! sefihâne tak-
lit edenler, ittiba değil, belki şuursuz olarak onların safı-
na iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam edi-
yorsunuz. Agâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittiba ettik-
çe, hamiyet davasında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu
surette ittibaınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve mille-
te bir istihzadır.
(2)
pp
º«/
?n
àr
°ùo
Ÿr
G p
•Gn
ô u
°üdG n
‹p
G r
º o
cÉs
jp
Gn
h *G Én
æj'
ón
g
®
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 223 |
o
n
Y
edinCi
l
em
a
idam:
yok etme, öldürme.
ihtirasat-ı hayvaniye:
hayvanî
hislerin teminine; yeme, içme ve
nefsin diğer arzularını yerine getir-
me gibi konularda gösterilen aşırı
arzu ve istekler.
iltihak:
katılma.
inkâr:
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
istihfaf:
küçümseme, hafife alma.
istihza:
alaya alma.
itibarıyla:
ehemmiyetiyle, değe-
riyle.
itikat:
bir inanca, bağlanma, inan-
ma.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
ittifak:
fikir birliği etme.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kemiyet:
sayı çokluğu.
kıymet:
değer.
körü körüne:
sonucunu düşün-
meme.
mertebe:
derece, basamak.
muzır:
zararlı.
nefrin:
lânet, beddua.
nevi:
çeşit, tür.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
nota:
işaret.
sefahat:
zevk, eğlence ve yasak
şeylere düşkünlük, sefihlik.
sefih:
zevk ve eğlenceye aşırı düş-
kün olan, aşağılık, bayağı.
sefihâne:
helâl olmayan zevk ve
eğlencelere düşkün olarak.
sultan:
padişah, hükümdar.
suret:
biçim, tarz.
şuur:
idrak, bilinç.
taklit:
başkasının fikir ve görüşle-
rine körü körüne uyma, onun gibi
hareket etme.
taklit:
başkasının fikir ve görüşle-
rine körü körüne uyma.
teessüf:
üzülme, eseflenme, acı
duyma.
telâş:
endişe, kaygı.
terakki:
yükselme, ilerleme.
umum:
bütün.
zulüm:
haksızlık, eziyet,
adavet:
düşmanlık.
agâh:
uyanık.
âyâ:
‘acaba, nasıl oluyor’ gibi
şaşkınlık bildiren bir edat.
batıl:
boş, beyhude, çürük, hu-
rafe.
bîçare:
çaresiz.
Cenab-ı Hak:
Allah.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
ehemmiyet:
önem.
emniyet:
emin olma, güven-
me.
enva-ı hayvanat:
hayvanların
türleri, çeşitleri.
frenk:
Avrupalı.
frenkmeşrep:
Batılıları taklit
eden, onlar gibi yaşayan.
gayet:
son derece.
habis:
hilekâr, alçak, kötü, pis,
soysuz.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakaik-i imaniye:
iman haki-
katleri.
hâkim:
her şeye hükmeden,
her şeyi hükmü altında tutan.
halife:
Allah adına ve Onun iz-
niyle hareket eden, yöneten,
idare eden.
hamiyet:
gayret.
hayvanat:
hayvanlar.
hayvaniyet:
hayvanlık.
1.
Bkz. Âl-i İmran Suresi: 100.
2.
Allah bizi ve sizi sırat-ı müstakimde eylesin.
1...,213,214,215,216,217,218,219,220,221,222 224,225,226,227,228,229,230,231,232,233,...412
Powered by FlippingBook