İman ve Küfür Muvazeneleri - page 215

Bazen da yaralıyorlar. öyle bir tarzda ki, acınacak hâli-
ne sema ağlıyor. nereye bakılsa, hâl bu minval üzere gi-
diyor. o yolda işitilen sesler zalimlerin gürültüleri, maz-
lumların ağlayışları olduğundan, umumî bir matem o yo-
lu kaplıyor. İnsan, insaniyet cihetiyle gayrin elemiyle mü-
teellim olduğundan, hadsiz bir eleme giriftar oluyor. Hâl-
buki vicdan bu derece teellüme tahammül edemediğin-
den, o yolda giden, iki şeyden birisine mecbur olur: Yâ
insaniyetten tecerrüt edip ve nihayetsiz vahşeti iltizam
ederek öyle bir kalbi taşıyacak ki, kendi selâmetiyle be-
raber umumun helâketi onu müteessir etmesin; veyahut
kalp ve aklın muktezasını iptal etsin.
ey sefahat ve dalâletle bozulmuş ve İsevî dininden
uzaklaşmış Avrupa! deccal gibi bir tek gözü taşıyan
(1)
kör dehan ile ruh-i beşere bu cehennemî hâleti hediye
ettin. sonra anladın ki, bu öyle ilâçsız bir illettir ki, insa-
nı âlâyıilliyyinden esfel-i safilîne atar, hayvanatın en bed-
baht derecesine indirir. Bu illete karşı bulduğun ilâç, mu-
vakkaten iptal-i his hizmeti gören cazibedar oyuncakla-
rın ve uyutucu hevesat ve fanteziyelerindir. senin bu ilâ-
cın, senin başını yesin ve yiyecek! İşte, beşere açtığın yol
ve verdiğin saadet bu misale benzer.
İkinci yol ki, kur’ân-ı Hakîm hidayetiyle beşere hedi-
ye etmiştir, şöyledir:
görüyoruz ki, o yolun her menzilinde, her mekânın-
da, her şehrinde bir sultan-ı âdilin müstakim askerleri
her tarafta bulunuyorlar, geziyorlar. Ara sıra o sultanın
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 215 |
o
n
Y
edinCi
l
em
a
iltizam:
gerekli görme, taraftarlık
yapma.
insaniyet:
insanlık.
iptal-i his:
hisleri uyuşturma; his-
leri, vazifelerini yapamaz hâle koy-
ma.
isevî:
Hz. İsa’nın dininden olanlar;
Hristiyan.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve sure-
sinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
matem:
hüzün, keder ve musibet
karşısındaki ağlama, yas.
mazlum:
zulüm görmüş, zulme
uğramış.
mecbur:
zorunda kalma.
mekân:
yer, mahal.
menzil:
yer, ev.
minval:
hareket tarzı.
misal:
örnek.
mukteza:
iktiza eden, gereken.
muvakkaten:
geçici olarak.
müstakim:
doğru.
müteellim:
elemli, kederli, hüzün-
lü.
müteessir:
teessüre kapılan, üzül-
müş, hüzünlü.
nihayetsiz:
sonsuz.
ruh-i beşer:
insan ruhu, insan var-
lığı.
saadet:
mutluluk.
sefahat:
zevk, eğlence ve yasak
şeylere düşkünlük, sefihlik.
selâmet:
salimlik, eminlik, dert, sı-
kıntı, kusur, noksanlık ile korku ve
endişeden uzak olma.
sema:
gökyüzü.
sultan:
hükümdar.
sultan-ı âdil:
adil hükümdar.
tahammül:
yüklenme.
tarz:
biçim, suret.
tecerrüt:
soyutlanma.
teellüm:
elemlenme, tasalanma,
üzüntü duyma.
umum:
bütün.
umumî:
genel.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı şer-
den ayırt etmeye yardımcı olan
ahlâkî duygu.
zalim:
zulmeden, haksızlık eden.
âlâyıilliyyin:
Allah katında en
iyilerin derecesi, en yüksek
mertebe.
bedbaht:
bahtsız, zavallı.
beşer:
insan.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cehennemî:
cehenneme ben-
zer.
cihet:
yön.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma,
azma.
deccal:
kıyamet zamanına ya-
kın meydana çıkarak fitne ve
fesada sebep olacağı, İslâmî
şeairi tahrip edeceği, tarihte
görülmemiş zulümleri nifakla
aldatarak yapacağı hadis-i şe-
riflerde belirtilmiş yalancı ve
zararlı şahıs.
deha:
üstün zekâ.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
esfel-i safilîn:
aşağıların en
aşağısı.
fanteziye:
bol gösteriş, deb-
debe.
gayr:
başka.
giriftar:
tutkun, müptelâ.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâlbuki:
oysa ki.
hâlet:
hâl.
hayvanat:
hayvanlar.
helâket:
yıkılma, mahvolma.
hevesat:
hevesler.
hidayet:
doğru olan, hak olan:
illet:
hastalık.
1.
Bkz. Buharî, Enbiya: 48, Libas: 68, Tabir: 11, 13, Fiten: 26; Müslim, İman: 273-276.
1...,205,206,207,208,209,210,211,212,213,214 216,217,218,219,220,221,222,223,224,225,...412
Powered by FlippingBook