hem nihayetsiz kemalâtı bulunan ve nihayetsiz derecede
kudsî, ulvî, münezzeh, kusursuz, noksansız, zevalsiz ce-
mal sahibi olan ve bütün esması nihayet derecede güzel
olan ve her isminde pek çok envar-ı hüsün ve cemal bu-
lunan ve cennet, bütün güzellikleriyle ve nimetleriyle
onun cemal-i rahmetini ve rahmet-i cemalini gösteren
ve sevimli ve sevilen bütün kâinattaki bütün hüsün ve ce-
mal ve mehasin ve kemalât, onun cemaline ve kemali-
ne işaret eden ve delâlet eden ve emare olan bir zatı
mahbup ve ma’bud ittihaz et.
Hem der: ey insan! onun esma ve sıfâtına ait istidad-ı
muhabbetini sair bekasız mevcudata verme, faydasız
mahlûkata dağıtma. Çünkü, âsâr ve mahlûkat fânîdirler.
Fakat, o âsârda ve o masnuatta nakışları, cilveleri görü-
nen esma-i Hüsna, bâkîdirler, daimîdirler. Ve esma ve
sıfâtın her birisinde binler meratib-i ihsan ve cemal ve bin-
ler tabakat-ı kemal ve muhabbet var. sen yalnız rahman
ismine bak ki, cennet bir cilvesi ve saadet-i ebediye bir
lem’ası ve dünyadaki bütün rızık ve nimet, bir katresidir.
İşte, şu muvazene, ehl-i dalâletle ehl-i imanın hayat ve
vazife cihetindeki mahiyetlerine işaret eden
@ n
Ú/
?p
aÉn
°S n
?n
Ør
°Sn
G o
?Én
fr
On
On
Q s
ºo
K@m
Ë/
ƒr
?n
J p
øn
°ùr
Mn
G=?/
a n
¿Én
°ùr
fp
’r
G Én
ær
?n
?n
N r
ón
?n
d
(1)
p
äÉn
ëp
dÉs
°üdG Gƒo
?p
ªn
Yn
h Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG s
’p
G
hem netice ve akıbetle-
rine işaret eden,
(2)
¢o
Vr
Qn
’r
Gn
h o
ABÉ` n
ªs
°ùdG o
ºp
¡r
«n
?n
Y r
ân
µn
H Én
ªn
a
olan
akıbet:
son.
âsâr:
eserler.
bâkî:
daimî, sonsuz.
bekasız:
ebedî olmayan.
cemal:
iç ve dış güzellik.
cemal-i rahmet:
rahmetin güzelli-
ği.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli.
daimî:
sürekli, devamlı.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, azgın ve
sapkın kimseler.
ehl-i iman:
inananlar.
emare:
alâmet.
envar-ı hüsün:
güzellik çeşitleri.
esma:
isimler.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel isim-
leri.
fânî:
ölümlü, geçici.
hüsün:
güzellik.
istidat-ı muhabbet:
sevgi kabili-
yeti.
ittihaz:
edinme.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar.
katre:
damla.
kemal:
olgunluk, mükemmellik.
kemalât:
faziletler, olgunluklar,
mükemmellikler.
kudsî:
mukaddes, kutlu.
lem’a:
parıltı.
ma’bud:
kendisine ibadet olunan,
tapınılan.
mahbup:
sevgili.
mahiyet:
iç yüzü, nitelik.
mahlûkat:
Allah tarafından yaratı-
lanlar.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
meratip-i ihsan:
ihsan mertebele-
ri.
mevcudat:
var olanlar, mahlûklar.
muvazene:
mukayese.
münezzeh:
temiz, tenzih edilmiş,
uzak.
nakış:
süs.
netice:
sonuç.
nihayet:
son derece.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
lütuf, ihsan.
noksansız:
eksiksiz.
rahman:
rahmeti bütün her-
kese yayılan ve bütün yaratıl-
mışların rızıklarını ve geçim şe-
killerini içine alan rahmetin sa-
hibi Allah.
rahmet-i cemal:
İlâhî güzelli-
ğin rahmet ciheti.
rızık:
nimet, yiyecek içecek ve
giyecek ile ilgili şeyler.
saadet-i ebediye:
sonsuz
mutluluk.
sair:
diğer, başka.
sıfat:
vasıf.
tabakat-ı kemal:
olgunluk,
mükemmellik tabakaları.
ulvî:
yüksek, yüce.
vazife:
görev.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
kişi.
zevalsiz:
sonsuz.
1.
Muhakkak ki Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. • Sonra da onu en aşağı seviyeye in-
dirdik. • Ancak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna. (Tîn Suresi: 4-6.)
2.
Gök ve yer onlara ağlamadı. (Duhan Suresi: 29.)
o
Tuz
i
kinCi
S
öz
| 206 |
iMan ve küfür Muvazeneleri