İman ve Küfür Muvazeneleri - page 199

daima iz’aç eder. kendi elemiyle beraber insanların ele-
mini de çeker. dünyanın zelzelesi, taunu, tufanı, kahtu-
galâsı, fenâ ve zevali, ona gayet müz’iç ve karanlıklı bi-
rer musibet suretinde, onu tazip eder.
Hem, şu hâldeki insan merhamet ve şefkate lâyık de-
ğildir. Çünkü, kendi kendine bu dehşetli vaziyeti veriyor.
sekizinci sözde, kuyuya girmiş iki kardeşin muvazene-i
hâlinde denildiği gibi, nasıl bir adam güzel bir bahçede,
güzel bir ziyafette, güzel ahbaplar içinde nezahetli, tatlı,
namuslu, hoş, meşru bir lezzet ve eğlenceye kanaat et-
meyip, gayrimeşru ve mülevves bir lezzet için çirkin ve
necis bir şarabı içse, sarhoş olup kendini kış ortasında,
pis bir yerde vahşî canavarlar içinde tahayyül etse, titre-
yip bağırıp çağırsa, nasıl merhamete lâyık değil. Çünkü,
ehl-i namus ve mübarek arkadaşlarını canavar tasavvur
eder, onlara karşı hakaret eder; hem, ziyafetteki leziz ta-
amları ve temiz kapları, mülevves, pis taşlar tasavvur
eder, kırmaya başlar; hem, mecliste muhterem kitapları
ve manidar mektupları manasız ve adî nakışlar tasavvur
eder, yırtarak ayak altına atar, ve hakeza… Böyle bir şa-
hıs, nasıl merhamete müstahak değildir, belki tokada
müstahaktır; öyle de, suiihtiyarından neş’et eden küfür
sarhoşluğu ile ve dalâlet divaneliğiyle sâni-i Hakîm’in şu
misafirhane-i dünyasını tesadüf ve tabiat oyuncağı oldu-
ğunu tevehhüm edip ve cilve-i esma-i İlâhiyeyi tazelendi-
ren masnuatın, zamanın geçmesiyle vazifelerinin bittiğin-
den âlem-i gayba geçmelerini adem ile idam tasavvur ede-
rek ve tesbihat sedalarını zeval ve firak-ı ebedî vaveylâsı
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 199 |
o
Tuz
i
kinCi
S
öz
müz’iç:
sıkan, rahatsız eden.
nakış:
süs.
namuslu:
iffetli.
necis:
pis.
neş’et:
meydana gelme, oluşma.
nezahet:
nezihlik, temizlik.
sâni-i Hakîm:
her şeyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
seda:
ses.
suiihtiyar:
kötü seçim.
suret:
biçim, görünüş.
şefkat:
acıyarak, içten ve karşılık-
sız merhamet.
taam:
yemek.
tabiat:
maddî âlem.
tahayyül:
hayal etme, düşünme.
tasavvur:
bir şeyi tahayyül etme,
düşünme, zihinde tasarlama.
taun:
veba.
tazip:
azap verme, eziyet etme.
tesadüf:
rastlantı.
teşbihat:
benzetmeler.
tevehhüm:
vehimlenme, zannet-
me.
tufan:
çok şiddetli yağmur ve sel.
vaveylâ:
çığlık, feryat.
vazife:
görev.
vaziyet:
durum.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zeval:
sona erme, yok olma.
adem:
yokluk.
adî:
bayağı, değersiz.
ahbap:
dostlar.
âlem-i gayp:
görülmeyen
âlem.
cilve-i esma-i ilâhiye:
Allah’ın
isimlerinin tecellileri.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak.
divanelik:
delilik
ehl-i namus:
namus sahibi.
elem:
üzüntü, tasa.
fenâ:
ölümlülük, geçicilik.
firak-i ebedî:
ebedî, sonsuz
ayrılık.
gayet:
çok, son derece.
gayrimeşru:
meşru olmayan.
hakaret:
hor görme, aşağıla-
ma.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
idam:
yok olma, hiçlik.
iz’aç:
rahatsız etme.
kaht
-i
gala:
yokluk, kıtlık, fa-
kirlik.
kanaat:
elindekiyle yetinme.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliği-
ne inanmama.
lâyık:
uygun, liyakatli, yakışır.
manasız:
anlamsız.
manidar:
ince manalı.
masnuat:
sanatla yapılmış
şeyler.
meclis:
topluluk.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek.
meşru:
şer’an caiz.
misafirhane-i dünya:
dünya
misafirhanesi.
muhterem:
saygı değer.
musibet:
felâket, belâ.
muvazene-i hâl:
farklı hâl ve
vaziyetlerin karşılaştırılması.
mübarek:
bereketli, kutlu.
mülevves:
kirli, pis.
müstahak:
hak etmiş.
1...,189,190,191,192,193,194,195,196,197,198 200,201,202,203,204,205,206,207,208,209,...412
Powered by FlippingBook