İman ve Küfür Muvazeneleri - page 191

derecesini ancak kazanabilmişler. Hatta, İmam-ı gazalî
gibi bir hüccetülislâm, onlara o dereceyi de vermemiş.
Hem, mütekellimînin mütebahhirîn ulemasından olan
Mutezile imamları, ziynet-i sûrîsine meftun olup o mes-
leğe ciddî temas ederek, aklı hâkim ittihaz ettiklerinden,
ancak fasık, müptedi bir mü’min derecesine çıkabil-
mişler.
Hem, üdeba-i İslâmiyenin meşhurlarından bedbinlikle
maruf ebu’l-Alâ-i Maarrî ve yetimâne ağlayışla mevsuf
ömer Hayyam gibilerin, o mesleğin nefs-i emmareyi ok-
şayan zevkiyle zevklenmesi sebebiyle, ehl-i hakikat ve
kemalden bir sille-i tahkir ve tekfir yiyip, “edepsizlik edi-
yorsunuz, zındıkaya giriyorsunuz, zındıkları yetiştiriyor-
sunuz” diye, zecirkârâne tedip tokatlarını almışlar.
Hem, meslek-i felsefenin esasat-ı fasidesindendir ki,
ene
kendi zatında hava gibi zayıf bir mahiyeti olduğu hâl-
de, felsefenin meş’um nazarı ile mana-i ismî cihetiyle
baktığı için, güya buharmisal o
ene
temeyyu edip, sonra
ülfet cihetiyle ve maddiyata tevaggul sebebiyle güya ta-
sallüp ediyor. sonra gaflet ve inkâr ile, o
enaniyet
, te-
cemmüt eder. sonra isyan ile tekeddür eder, şeffafiyetini
kaybeder. sonra gittikçe kalınlaşıp sahibini yutar. nev-i
insanın efkârıyla şişer; sonra sair insanları, hatta esbabı
kendine ve nefsine kıyas edip, onlara –kabul etmedikle-
ri ve teberri ettikleri hâlde– birer firavunluk verir. İşte o
vakit, Hâlık-ı zülcelâl’in evamirine karşı mübareze vazi-
yetini alır,
(1)
l
º«/
en
Q n
?p
gn
h n
?Én
¶p
©r
dG »p
«r
ëo
j r
øn
e
der, meydan okur
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 191 |
o
TuzunCu
S
öz
deye bağımlı.
mahiyet:
nitelik, özellik, esas.
mana-i isim:
bir şeyin bizzat ken-
disine bakan ve kendisini tanıtan
manası.
maruf:
tanınmış.
meftun:
aşırı tutkun.
meslek-i felsefe:
felsefe yolu.
meşhur:
şöhret bulmuş kişi.
meş’um:
uğursuz, bozuk, kötü.
mevsuf:
nitelenen, vasıflanan.
Mutezile:
Emevîler devrinde orta-
ya çıkan, meseleleri sırf akılla iza-
ha çalışan, aklî esaslara dayanarak
kul, fiilinin yaratıcısıdır demekle
kaderi inkâr yoluna giden ve hak
mezheplerden ayrılan itikadî bir
fırka.
mübareze:
çarpışma, çatışma.
mü’min:
inanan.
müptedi:
acemi, çırak.
mütebahhirîn:
deniz gibi ilmi olan
bilginler.
mütekellimîn:
İslâm felsefesi ile
meşgul olanlar.
nazar:
bakış.
nefs-i emmare:
kötülüğü emre-
den nefis.
nev-i insan:
insanlık.
ömer Hayyam:
bkz. Şahıs Bilgileri.
sair:
diğer.
sille-i tahkir:
hakaret tokadı.
şeffafiyet:
saydamlık.
tasallüp:
katılaşma.
teberri:
sakınma.
tecemmüt:
donma.
tedip:
terbiye etme.
tekeddür:
kokuşma, bulanma,
saflığını kaybetme.
tekfir:
küfürle itham etme, kâfir-
likle suçlama, küfrüne hükmetme.
temas:
dokunma.
temeyyu:
eriyip sıvı hâle gelme.
tevaggul:
devamlı meşgul olma.
ulema:
âlimler.
üdeba-i islâmiye:
Müslümanların
edebiyatçıları.
ülfet:
alışkanlık.
zecirkârâne:
zorla, şiddetle sakın-
dırarak, engelleyerek.
zevk:
tat.
ziynet-i sûrî:
görünüşteki güzellik.
zındıka:
imana zıt davranışları yol
edinen.
bedbinlik:
ümitsizlik, kötüm-
serlik.
buhar-misal:
buhara benzer.
cihet:
yön.
ebu’l-alâ-i Maarrî:
bkz. Şahıs
Bilgileri
.
edepsizlik:
nezaketsizlik, ka-
balık, terbiyesizlik.
efkâr:
fikirler.
ehl-i hakikat:
hakikate gönül
verenler.
enaniyet:
kendine kıymet
verme, kendini beğenme.
ene:
ben, benlik.
esasat-ı faside:
bozuk temel-
ler, bozuk prensipler.
esbap:
sebepler.
evamir:
emirler.
fasık:
günahkâr, kötü huylu.
firavunluk:
firavun gibi kendi-
ni büyük görme.
gaflet:
Allah’ı ve ahireti unut-
ma.
güya:
sanki.
hâkim:
hükmeden.
Hâlık-ı zülcelâl:
Yüce yaratıcı.
Hüccetülislâm:
İmam-ı Gaza-
lî’nin ünvanı. “Müslümanların
delili” anlamında.
imam-ı Gazalî:
bkz. Şahıs Bilgi-
leri.
inkâr:
reddetme, kabul etme-
me, küfür.
ittihaz etme:
kabul etme.
kemal:
olgun.
maddiyat:
dünyaya ait, mad-
1.
Çürümüş kemikleri kim diriltecek? (Yâsin Suresi: 78.)
1...,181,182,183,184,185,186,187,188,189,190 192,193,194,195,196,197,198,199,200,201,...412
Powered by FlippingBook