İman ve Küfür Muvazeneleri - page 198

kederli bir fânî hayvan hükmünde olup, bütün sevdiği ve
alâka peyda ettiği bütün eşyadan mütemadiyen firak ele-
mini çeke çeke, nihayette bakî kalan bütün ahbabını bir
firak-ı elîm içinde bırakıp, kabrin zulümatına yalnız ola-
rak gider. Hem, müddet-i hayatında gayet cüz’î bir ihti-
yar ve küçük bir iktidar ve kısacık bir hayat ve az bir
ömür ve sönük bir fikir ile nihayetsiz elemler ile ve emel-
ler ile faydasız çarpışır. Ve hadsiz arzuların ve makasıdın
tahsiline semeresiz boşu boşuna çalışır. Hem, kendi vü-
cudunu yükleyemediği hâlde, koca dünya yükünü bîçare
beline ve kafasına yüklenir. daha cehenneme gitmeden
cehennem azabını çeker.
evet, şu elîm elemi ve dehşetli manevî azabı hissetme-
mek için, ehl-i dalâlet, iptal-i his nev’inden, gaflet sar-
hoşluğuyla muvakkaten hissetmez. Fakat, hissedeceği
zaman, yani kabre yakın olduğu vakit birden hisseder.
Çünkü, Cenab-ı Hakka hakikî abd olmazsa, kendi kendi-
ne malik zannedecek. Hâlbuki, o cüz’î ihtiyar, o küçük
iktidarı ile şu fırtınalı dünyada vücudunu idare edemiyor.
Hayatına muzır mikroptan tut, tâ zelzeleye kadar binler
taife düşmanları, hayatına karşı tehacüm vaziyetinde gö-
rür. elîm bir korku dehşeti içinde, her vakit kendine müt-
hiş görünen kabir kapısına bakıyor.
Hem, bu vaziyette iken, insaniyet itibarıyla, nev-i insa-
nî ile ve dünya ile alâkadar olduğu hâlde, dünyayı ve in-
sanı bir
Hakîm, Alîm, Kadîr, Rahîm, Kerîm
bir zatın ta-
sarrufunda tasavvur etmediği ve onları tesadüf ve tabiata
havale ettiği için, dünyanın ehvali ve insanın ahvali onu
abd:
kul.
ahbap:
dostlar.
ahval:
hâller.
alâka:
ilişki, bağ.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
alîm:
her şeyi hakkıyla bilen Allah.
arzu:
istek, heves.
azap:
ceza, işkence.
bâkî:
sürekli ve kalıcı olan.
bîçare:
çaresiz.
cüz’î ihtiyar:
insana Cenab-ı Hak
tarafından verilen az bir arzu ser-
bestliği, irade, seçme.
cüz’î:
küçük.
dehşetli:
korkunç.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; azgın ve
sapkın kimseler.
ehval:
korkular.
elem:
üzüntü, tasa.
elîm:
çok acı verici, acıklı.
emel:
ümit, arzu.
fânî:
ölümlü, geçici.
fikir:
düşünce.
firak:
ayrılık.
firak-ı elîm:
acıklı ayrılık.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nefsinin
arzularına dalma.
gayet:
çok, son derece.
hadsiz:
sınırsız.
hakikî:
gerçek.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan, hikmet
sahibi Allah.
havale:
gönderme.
hayat:
yaşam.
hissetmek:
algılamak.
hükmünde:
değerinde.
idare:
çevirme, yönetme.
ihtiyar:
tercih, irade.
iktidar:
güç, irade
insaniyet:
insanlık.
insaniyet:
insanlık.
iptal-i his:
duyguları iptal et-
me, uyuşturma.
kabir:
mezar.
kadîr:
kudret sahibi olan ve
her şeye gücü yeten Allah.
keder:
tasa, hüzün.
kerîm:
ikram ve ihsanı bol
olan Allah.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
malik:
sahip.
manevî:
mana ile ilgili.
muvakkaten:
geçici olarak.
muzır:
zararlı.
müddet-i hayat:
yaşam süre-
si.
mütemadiyen:
devamlı ola-
rak.
müthiş:
dehşet, korkunç.
nev:
tür, çeşit.
nev-i insanî:
insan cinsi.
nihayet:
sonuç.
nihayetsiz:
sonsuz.
peyda:
meydana gelme, olma.
rahîm:
sonsuz merhamet sa-
hibi olan Allah.
semere:
meyve, netice.
tabiat:
maddî âlem.
tahsil:
elde etme.
taife:
bölük, güruh.
tasarruf:
güzel idare etme.
tasavvur:
bir şeyi tahayyül et-
me, düşünme.
tehacüm:
hücum etme.
vaziyet:
durum.
vücut:
varlık, beden.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
zelzele:
yer sarsıntısı.
zulümat:
karanlıklar.
o
Tuz
i
kinCi
S
öz
| 198 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,188,189,190,191,192,193,194,195,196,197 199,200,201,202,203,204,205,206,207,208,...412
Powered by FlippingBook