İman ve Küfür Muvazeneleri - page 184

diğeri silsile-i felsefe ve hikmet, gelmiş, gidiyor. Her ne
vakit o iki silsile imtizaç ve ittihat etmiş ise, yani silsile-i
felsefe silsile-i diyanete dehalet edip itaat ederek hizmet
etmişse, âlem-i insaniyet parlak bir surette, bir saadet,
bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir. ne vakit ayrı gitmişler
ise, bütün hayır ve nur, silsile-i nübüvvet ve diyanet etra-
fına toplanmış ve şerler ve dalâletler felsefe silsilesinin
etrafına cem olmuştur. Şimdi şu iki silsilenin menşeleri-
ni, esaslarını bulmalıyız.
İşte, diyanet silsilesine itaat etmeyen silsile-i felsefe ki,
bir şecere-i zakkum suretini alıp, şirk ve dalâlet zulüma-
tını etrafına dağıtır. Hatta, kuvve-i akliye dalında, dehriy-
yun, maddiyyun, tabiiyyun meyvelerini beşer aklının eli-
ne vermiş. Ve kuvve-i gadabiye dalında nemrutları, Fira-
vunları, Şeddatları
(HaşİYe)
beşerin başına atmış. Ve kuv-
ve-i şeheviye-i behimiye dalında âliheleri, sanemleri ve
ulûhiyet dava edenleri semere vermiş, yetiştirmiş. o Şe-
cere-i zakkumun menşei ile, silsile-i nübüvvetin –ki, bir
Şecere-i tuba-i ubudiyet hükmünde bulunan o silsilenin–
küre-i zeminin bağında mübarek dalları, kuvve-i akliye
dalında enbiya ve mürselîn ve evliya ve sıddıkîn meyve-
lerini yetiştirdiği gibi, kuvve-i dafia dalında âdil hâkimle-
ri, melek gibi melikler meyvesini veren ve kuvve-i cazibe
HaşİYe:
evet, nemrutları, Firavunları yetiştiren ve dâyelik edip emziren
eski Mısır ve Babil’in, ya sihir derecesine çıkmış, veyahut hususî olduğu
için etrafında sihir telâkki edilen eski felsefeleri olduğu gibi, âliheleri eski
Yunan kafasında yerleştiren ve esnamı tevlit eden felsefe-i tabiiye batak-
lığıdır. evet, tabiatın perdesi ile Allah’ın nurunu görmeyen insan, her şe-
ye bir ulûhiyet verip, kendi başına musallat eder.
âdil:
adaletli.
âlem-i insaniyet:
insanlık âlemi.
âlihe:
ilâh olarak kabul edilen ka-
dın tanrıçalar.
behimiye:
hayvanlığa ait.
beşer:
insan.
cem’:
toplama.
dafia:
zararlı şeyleri reddetme.
dalâlet:
doğru çizgiden ayrılma;
hak yoldan sapma.
dava:
iddia.
dâye:
dadı, sütanne.
dehalet etmek:
sığınmak, tâbi ol-
mak.
dehriyyun:
âlemin ezelî ve ebedî
olduğunu iddia edip ahireti inkâr
eden dalâlet fırkası.
diyanet:
din.
enbiya:
peygamberler.
esaslar:
prensipler.
esnam:
putlar, sanemler.
evliya:
Allah’ın dostları.
felsefe silsilesi:
felsefe zinciri.
felsefe-i tabiiye:
tabiatçı felsefe.
firavun:
Hz. Mûsa’yı öldürmek is-
teyen Mısır kralı.
hâkim:
hükmeden.
hayat-ı içtimaiye:
toplum hayatı.
hayır ve nur:
iyilik ve aydınlık.
hükmünde:
değerinde.
imtizaç:
kaynaşma.
ittihat:
birleşme.
kuvve-i akliye:
akıl duygusu; akıl
gücü.
kuvve-i cazibe:
faydalı şeyleri
cezp etme duygusu.
kuvve-i dafia:
zararlı şeyleri red-
detme duygusu.
kuvve-i gadabiye:
insanın öfke
gücü.
kuvve-i şeheviye ve behimiye:
hayvanî istek ve arzulara ait duy-
gu.
kuvve-i şeheviye:
şehvet duygu-
su.
küre-i zemin:
yer küre, yeryüzü.
maddiyyun:
maddeye ezeli-
yet veren maddeci materya-
listler.
melik:
hükümdar.
menşe:
kaynak, kök.
musallat:
sataşma, rahatsız
etme.
mürselîn:
Allah’ın insanlar için
seçtiği.
nemrut:
Hz. İbrahim’i ateşe
atan Babil’in zalim kralı.
saadet:
mutluluk.
sanem:
put.
semere:
meyve, netice.
sıddıkîn:
doğrulukta Allah’ın
rızasına ulaşanlar.
silsile:
zincir.
silsile-i diyanet:
din zinciri.
silsile-i felsefe ve hikmet:
hikmet ve felsefe zinciri.
silsile-i felsefe:
felsefe zinciri.
silsile-i nübüvvet ve diyanet:
din ve peygamberlik zinciri.
silsile-i nübüvvet:
peygam-
berlik zinciri.
suret:
biçim.
Şecere-i tuba:
cennetteki Tu-
ba ağacı.
Şecere-i tuba-i ubudiyet:
kulluğun nurlu tuba ağacı.
şecere-i zakkum:
cehennem-
deki zakkum ağacı.
Şeddat:
Yemen’deki Âd Kav-
minin zalim hükümdarı.
şer:
kötülük.
şirk:
ortak koşma.
tabiiyyun:
tabiatçılar, tabiatı
yaratıcı kabul edenler.
telâkki:
zannedilen.
tevlit:
doğurma.
ubudiyet:
kulluk.
ulûhiyet:
idarecilik davası;
ilâhlık, tanrılık.
zulümat:
karanlıklar.
o
TuzunCu
S
öz
| 184 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,174,175,176,177,178,179,180,181,182,183 185,186,187,188,189,190,191,192,193,194,...412
Powered by FlippingBook