zîhayatları başkalara bırakıp işi bozmayacak, başka elle-
re teslim edip bütün hikmetli işlerini abes etmeyecek, hi-
çe indirmeyecek; şükür ve ibadetlerini başkasına verme-
yecektir.
İkinci Fıkra:
sen, ey mağrur nefsim, üzüm ağacına
benzersin! Fahirlenme; salkımları o ağaç kendi takma-
mış, başkası onları ona takmış.
Üçüncü Fıkra:
sen ey riyakâr nefsim! “dine hizmet
ettim” diye gururlanma.
(1)
p
ôp
LÉn
Ør
dGp
?o
Ls
ôdÉp
H n
øj
u
ódG Gn
ò'
g o
óu
j nD
ƒo
«n
d %G s
¿p
G
sırrınca, müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o re-
cul-i facir bilmelisin. Hizmetini, ubudiyetini, geçen ni-
metlerin şükrü ve vazife-i fıtrat ve fariza-i hilkat ve neti-
ce-i sanat bil, ucub ve riyadan kurtul.
Dördüncü Fıkra:
Hakikat ilmini, hakikî hikmeti is-
tersen, Cenab-ı Hakkın marifetini kazan. Çünkü, bütün
hakaik-ı mevcudat, ism-i Hakkın şuaatı ve esmasının te-
zahüratı ve sıfâtının tecelliyatıdırlar. Maddî ve manevî,
cevherî, arazî her bir şeyin, her bir insanın hakikati, bi-
rer ismin nuruna dayanır ve hakikatine istinat eder. Yok-
sa, hakikatsiz, ehemmiyetsiz bir surettir. Yirminci sözün
ahirinde, şu sırra dair bir nebze bahsi geçmiştir.
ey nefis! eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten
kaçarsan, kat’iyen bil ki, hayat zannettiğin hâlât, yalnız
bulunduğun dakikadır. o dakikadan evvel bütün zamanın
ve o zaman içindeki eşya-i dünyeviye, o dakikada mey-
yittir, ölmüştür. o dakikadan sonra bütün zamanın ve
âciz:
güçsüz.
adem:
yokluk, hiçlik.
ahir:
son.
an-ı seyyale:
bir anda akıp giden
zaman dilimi.
arazî:
sonradan ortaya çıkan.
aşire:
onda bir.
bahis:
ismi geçen, bahsolunan.
Cenab-ı Hak:
şeref ve azamet sa-
hibi yüce Allah.
cevherî:
kıymeti kaynağında olan;
cevher gibi.
cihet:
yan, yön, taraf.
daire-i hayat:
hayat dairesi.
derece-i hayat:
hayat derecesi.
ehemmiyet:
pek önemli olma,
değerlilik.
ehl-i tetkik:
dikkatle araştıranlar,
titizlikle inceleyenler.
ehl-i velâyet:
velî olanlar; erenler,
Allah’ın dostluğunu kazananlar.
esma:
isimler.
eşya-i dünyeviye:
dünyaya ait
olan her şey.
fânî:
ölümlü, muvakkat, geçici.
fıkra:
bend, madde, paragraf.
hakaik-i mevcudat:
bütün yara-
tılmışların ortaya koyduğu gerçek.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
öz.
hay:
hayattar, canlı.
hayat-ı maddiye:
maddî hayat.
hayat-ı maddiye-i nefsiye:
nefsin
maddî istekleri ile yaşamak istedi-
ği hayat.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hikmet:
her şeyin belirli gaye-
lere yönelik olarak, manalı ve
tam yerli yerinde olması.
hükmetmek:
karar vermek.
ism-i Hak:
varlığı hak olan ve
her hakkın sahibi olan Allah’ın
bir ismi.
istinat:
dayanma.
kat’iyen:
kesin olarak, kesin-
likle.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
marifet:
bilme, tanıma.
mazi:
geçmiş zaman.
mazruf:
zarflanan, sarılıp mu-
hafaza edilen.
mevcut:
var olma.
mevt:
ölüm.
meyyit:
ölmüş, ölü.
müstakbel:
gelecek zaman,
istikbal.
müştak:
iştiyaklı, arzulu, âşık.
nebze:
bir parça, az miktar.
nefis:
insanı kötülüğe sevk
eden güç; insanın kendisi, öz
varlık.
nur:
parlaklık, ziya, ışık.
sıfât:
nitelik, vasıf.
sır:
İlâhî hikmet, kalbe konu-
lan lâtife.
suret:
biçim, görünüş.
şuaat:
şualar, nurlar, parıltılar.
tecelliyat:
tecelliler, görünme-
ler, yansımalar.
tezahürat:
görünüşler, belir-
meler, ortaya çıkmalar.
1.
Allah bu dini facir bir adamın eliyle de kuvvetlendirir. (Buharî, 8:88.)
Y
irmi
a
lTınCı
S
öz
| 176 |
iMan ve küfür Muvazeneleri