İman ve Küfür Muvazeneleri - page 177

onun mazrufu, o dakikada ademdir, hiçtir. demek, gü-
vendiğin hayat-ı maddiye yalnız bir dakikadır; hatta, bir
kısım ehl-i tetkik, “Bir aşiredir, belki bir an-ı seyyaledir”
demişler. İşte şu sırdandır ki, bazı ehl-i velâyet, dünyanın
dünya cihetiyle ademine hükmetmişler.
Madem böyledir; hayat-ı maddiye-i nefsiyeyi bırak,
kalp ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak: ne ka-
dar geniş bir daire-i hayatları var! senin için meyyit olan
mazi, müstakbel, onlar için haydır, hayattar ve mevcut-
tur.
ey nefsim! Madem öyledir, sen dahi kalbim gibi ağla
ve bağır ve de ki:
“Fânîyim, fânî olanı istemem; âcizim, âciz olanı iste-
mem.
Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem.
isterim, fakat bir yâr-ı bâkî isterim.
zerreyim, fakat bir Şems-i Sermed isterim.
Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı birden isterim.”
®
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 177 |
Y
irmi
a
lTınCı
S
öz
hoşa giden şey; iyilik, ihsan.
rahîm:
sonsuz şefkat ve merha-
met sahibi, çok bağışlayıcı olan Al-
lah.
rahman:
sonsuz merhamet ve
şefkatle bütün varlıkları rızıklandı-
ran Allah.
rahmet:
şefkat etme, merhamet
etme, esirgeme.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şems-i sermed:
daimî, sürekli olan
güneş.
tahannün:
şefkat etme.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya başka
ifade tarzlarıyla anlatma.
tearrüf:
bilinmek, tanınmak.
tedbir:
idare, çekip çevirme.
tenvir:
nurlandırma.
terahhum:
merhamet etme.
teveddüt:
dostluk etmek, kendini
sevdirmek.
tezyin:
süsleme.
tezyinat:
süsler, süslemeler.
vücut:
var oluş, varlık.
yâr-ı bâkî:
bâkî, sonsuz, ebedî
dost.
zerre:
en küçük parça, parçacık.
zikir:
Allah’ı anma.
zeval:
zail olma, sona erme.
zuhur:
görünme, belirme.
alîm:
her şeyi bilen Allah.
arabî:
Arapça.
beka:
ebedîlik, sonsuzluk.
cemal-i mücerret:
yaratılan
her şeyden farklı olan, güzellik
sahibi Allah.
Cemîl:
güzel; çok güzel olan
anlamında Allah’ın isimlerin-
den.
cüz’î:
parçaya ait olan, pek az.
ebedî:
sonsuz.
ezelî:
öncesiz, başlangıçsız.
fânî:
ölümlü.
fıkra-i arabiye:
Arapça fıkra,
metin.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla
uygun ve hikmetle yaratan Al-
lah.
hiç ender hiç:
yokluk içinde
yokluk.
hikmet:
her şeyin belirli gaye-
lere yönelik olarak, manalı ve
tam yerli yerinde olması.
in’am:
nimetlendirme, bağış.
kadîr:
kudret sahibi olan ve
her şeye gücü yeten Allah.
kaza:
olacağı Cenab-ı Hak ta-
rafından bilinen ve takdir olu-
nan şeylerin zamanı gelince
yaratılması, her konuda Al-
lah’ın hükmünün yürümesi.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan.
kerîm:
ikram ve ihsanı bol
olan Allah.
küllî:
umumî, bütün.
lütuf:
güzellik, ihsan, iyilik.
mertebe-i tefekkür:
tefekkü-
rün dereceleri.
mevcudat:
yaratılmış her şey.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların âciz kaldığı şey.
nakkaş:
her şeyi nakışlı, sa-
natlı yaratan Allah.
nakış:
işleme, süsleme.
nimet:
Allah vergisi olan her
1...,167,168,169,170,171,172,173,174,175,176 178,179,180,181,182,183,184,185,186,187,...412
Powered by FlippingBook