İman ve Küfür Muvazeneleri - page 175

ücretli miskin adam, o zata dese, “Bana zahmet veriyor-
sun, eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleşti-
ren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyor-
sun” demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, in-
safsızlık ettin” diyebilir mi?
İşte, onun gibi, sâni-i zülcelâl, Fâtır-ı Bîmisal, zîhaya-
ta göz, kulak, akıl, kalp gibi havas ve letaif ile murassa
olarak giydirdiği vücut gömleğini esma-i Hüsnâ’nın na-
kışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok va-
ziyetlerde değiştirir. elemler, musibetler nev’inde olan
keyfiyat, bazı esmasının ahkâmını göstermek için lema-
at-ı hikmet içinde bazı şuaat-ı rahmet ve o şuaat-ı rahmet
içinde lâtif güzellikler vardır.
* * *
Hatime
eski said’in serkeş, müftehir, mağrur, ucublu, riyakâr
nefsini susturan, teslime mecbur eden Beş Fıkradır.
Birinci Fıkra:
Madem eşya var ve sanatlıdır; elbette
bir ustaları var. Yirmi İkinci sözde gayet kat’î ispat edil-
diği gibi, eğer her şey birinin olmazsa, o vakit her bir şey
bütün eşya kadar müşkül ve ağır olur; eğer her şey biri-
nin olsa, o zaman bütün eşya bir şey kadar asan ve ko-
lay olur. Madem zemin ve asumanı birisi yapmış, yarat-
mış; elbette, o pek hikmetli ve çok sanatkâr zat, zemin
ve asumanın meyveleri ve neticeleri ve gayeleri olan
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 175 |
Y
irmi
a
lTınCı
S
öz
de etme.
ubudiyet:
kulluk, itaat, bağlılık.
ucub:
kendini beğenmişlik, kibir,
gurur.
vazife-i fıtrat:
yaratılış vazifesi.
zat:
yaratan Allah.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
abes:
boş, lüzumsuz ve gaye-
siz iş.
asan:
kolay.
asuman:
gökyüzü, gök kubbe.
facir:
günahkâr.
fahir:
övünme, gururlanma.
fariza-i hilkat:
yapılması, yeri-
ne getirilmesi yaratılış gereği
olan.
fıkra:
bend, madde, paragraf.
gaye:
maksat, hedef.
hadis-i şerif:
Peygamberimi-
zin sözü, emri ve hareketini
bildiren ifade.
hatime:
son söz, bir eserin so-
nuç kısmı.
hikmet:
her şeyin belirli gaye-
lere yönelik olarak, manalı ve
tam yerli yerinde olması.
hizmet:
görev, vazife.
ispat:
kanıtlama.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
mağrur:
gururlu; kibirli.
müftehir:
övünen, gururlu.
müşkül:
güç, zor; güçlük.
müzekkâ:
tezkiye edilmiş,
paklanmış, aklanmış.
nefis:
insanın kendisi, öz var-
lık.
netice:
sonuç.
netice-i sanat:
sanatın netice-
si.
nimet:
Allah vergisi olan her
hoşa giden şey; iyilik, ihsan.
recul-i facir:
haram ve günaha
dalmış kötü insan.
riya:
gösteriş.
riyakâr:
gösterişçi; içi dışı baş-
ka olan.
sanatkâr:
sanatı yapan, sanat-
çı.
serkeş:
emir altına girmeyen,
başına buyruk.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşı-
lık hoşnutluk, minnettarlık ifa-
1...,165,166,167,168,169,170,171,172,173,174 176,177,178,179,180,181,182,183,184,185,...412
Powered by FlippingBook