İman ve Küfür Muvazeneleri - page 167

ifade ettiği azîm mana ve büyük hakikat, kasıru’l-fehim
olanlarca ve dikkatsizlikle, mübalâğalı bir belâgat için
muhal bir suret zannediliyor. Haşa, mübalâğa değil, mu-
hal bir suret değil, ayn-ı hakikat bir belâgat ve mümkün
ve vaki surettedir.
o suretin bir veçhi şudur ki; yani, kur’ân’dan tereşşuh
etmeyen ve kur’ân’ın malı olmayan ins ve cinnin bütün
güzel sözleri toplansa, kur’ân’ı tanzir edemez, demektir.
Hem, edememiş ki, gösterilmiyor.
İkinci vecih şudur ki: Cin ve insin hatta şeytanların ne-
tice-i efkârları ve muhassala-i mesaileri olan medeniyet
ve hikmet-i felsefe ve edebiyat-ı ecnebiye, kur’ân’ın ah-
kâm ve hikmet ve belâgatine karşı âciz derekesindedirler
demektir; nasıl da, numunesini gösterdik!
®
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 167 |
Y
irmi
B
eşinCi
S
öz
suresinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lâzım:
gerekli.
maarif:
marifetler, bilimler.
mana:
anlam.
marifetullah:
Allah’ı hakkıyla bil-
me, tanıma.
medeniyet:
uygarlık.
muhal:
imkânsız.
muhassala-i mesai:
çalışmalar so-
nunda elde edilen netice.
muvafık:
uygun, denk.
mübalâğa:
abartı.
mütenevvi:
çeşit çeşit.
müteveccih:
yönelme.
netice-i efkâr:
fikirlerin neticesi.
nev:
cins.
numune:
örnek.
nuranî:
nurlu, parlak.
suret:
biçim, görünüş.
şeytan:
Âdemoğullarını doğru yol-
dan çıkartmaktan geri durmayan
lânetlenmiş varlık.
tabaka:
sınıf, katman.
tabakat:
tabakalar, katmanlar.
tabakat-ı beşer:
insan tabakaları,
katmanları.
taife:
takım, güruh.
tanzir:
bir şeyin taklidini, benzerini
yapma.
tereşşuh:
sızma.
vaki:
vuku bulan, olan.
vecih:
yön.
zan:
sanma.
âciz:
güçsüz.
ahkâm:
emirler, hükümler.
ahkâm-ı islâmiye:
İslamî hü-
kümler.
and:
yemin.
asır:
yüzyıl, devir.
ayn-ı hakikat:
gerçeğin tâ
kendisi.
azîm:
büyük, yüce.
belâgat:
sözün düzgün, kusur-
suz, yerinde ve hâlin ve maka-
mın icabına göre söylenmesi.
benîâdem:
insanoğlu.
cilve:
tecelli, görünme.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
dakik:
ince, nazik.
davet:
çağırma.
derecat:
dereceler.
dereke:
aşağı seviye, bayağı-
lık.
edebiyat-ı ecnebiye:
yabancı-
lara ait edebiyat.
ehemmiyet:
önem.
elzem:
çok lüzumlu.
fen:
uygulamalı bilimlerin ge-
nel adı.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, esas.
haşa:
asla öyle değildir.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye, yüksek bilgi.
hikmet-i felsefe:
felsefe ilmi.
hisse-i ders:
ders payı.
hitap:
konuşma.
hususî:
özel.
ilim:
bilgi.
ilm-i belâgat:
sözün düzgün,
kusursuz, yerinde olmasını öğ-
reten ilim.
iman:
inanmak.
ins:
insan.
kasıru’l-fehim:
anlayışı, kav-
raması zayıf kimse.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
1...,157,158,159,160,161,162,163,164,165,166 168,169,170,171,172,173,174,175,176,177,...412
Powered by FlippingBook