de netice-i efkârları olan medeniyet-i hâzıra, kur’ân’a kar-
şı muaraza vaziyetini almıştır. İ’caz-ı kur’ân’a karşı sihir-
leriyle muaraza ediyor. Şimdi, şu müthiş yeni muarazacı-
ya karşı, i’caz-ı kur’ân’ı,
(1)
t
øp
÷r
Gn
h ¢o
ùr
fp
’r
G p
ân
©n
ªn
àr
LG p
øp
Än
d r
?o
b
ayetinin davasını ispat etmek için, medeniyetin muaraza
suretiyle vazettiği esasatı ve desatirini esasat-ı kur’âniye
ile karşılaştıracağız.
Birinci derecede
: Birinci sözden tâ Yirmi Beşinci sö-
ze kadar olan muvazeneler ve mizanlar ve o sözlerin ha-
kikatleri ve başları olan ayetler, iki kere iki dört eder de-
recesinde medeniyete karşı kur’ân’ın i’cazını ve galebe-
sini ispat eder.
ikinci derecede
: on İkinci sözde ispat edildiği gibi, bir
kısım düsturlarını hulâsa etmektir.
İşte, medeniyet-i hâzıra, felsefesiyle hayat-ı içtimaiye-i
beşeriyede nokta-i istinadı kuvvet kabul eder, hedefi men-
faat bilir, düstur-i hayatı cidal tanır, cemaatlerin rabıtasını
unsuriyet ve menfi milliyet bilir. gayesi, hevesat-ı nefsa-
niyeyi tatmin ve hacat-ı beşeriyeyi tezyit etmek için, bazı
lehviyattır.
Hâlbuki, kuvvetin şe’ni tecavüzdür; menfaatin şe’ni,
her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır;
düstur
-i
cidalin şe’ni, çarpışmaktır; unsuriyetin şe’ni,
başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür
.
İşte şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün me-
hasiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi
sûrî saadet verip, seksenini rahatsızlığa, sefalete atmıştır.
and:
yemin.
arzu:
istek.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beşer:
insanlık.
cemaat:
topluluk.
cidal:
mücadele.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisimler-
den ibaret bir yaratık.
dava:
savunulan düşünce, iman.
derece:
aşama, basamak.
desatir:
düsturlar, asıl kaideler.
düstur:
kaide, kural.
düstur-i cidal:
mücadele prensibi.
düstur-i hayat:
hayatın kaide ve
kuralları.
esasat-ı kur’âniye:
Kur’ân esasla-
rı.
felsefe:
madde ve hayatı gaye ve
başlangıç bakımından inceleyen
ilim.
galebe:
üstünlük.
gaye:
maksat, amaç.
hacat-ı beşeriye:
insanın ihtiyaç-
ları.
hakikat:
gerçek.
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye:
in-
sanlara ait olan sosyal hayat.
hedef:
gaye, maksat.
hevesat-ı nefsaniye:
nefsin gelip
geçici olan çirkin arzu ve istekleri.
hulâsa:
bir şeyin özü, esası.
i’caz-ı kur’ân:
Kur’ân’ın mu’cizeli-
ği, olağan üstü oluşu.
ispat:
doğruyu delillerle gösterme.
kâfi:
yeterli.
kısım:
bölüm, takım.
kur’ân’ın i’cazı:
Kur’ân’ın mu’cize,
harika oluşu.
lehviyat:
eğlenceler, faydasız işler.
medeniyet:
uygarlık.
medeniyet-i hâzıra:
şimdiki
medeniyet.
mehasin:
güzellikler.
menfaat:
fayda, yarar.
menfi milliyet:
olumsuz şekil-
de kullanılan milliyetçilik dü-
şüncesi.
mizan:
terazi.
muaraza:
karşı gelme, sözle
karşılıklı mücadele.
muaraza suretiyle:
karşı gel-
me şekliyle.
muvazene:
denge.
müthiş:
dehşetli.
netice-i efkâr:
fikirlerin neti-
cesi.
nevi:
çeşit, tür.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası.
rabıta:
bağ, münasebet.
saadet:
mutluluk.
sefalet:
sefillik, düşkünlük.
sihir:
büyü.
sûrî:
dış görünüş.
şe’n:
özellik, durum, yapı, ge-
rek.
tatmin:
doyurma.
tecavüz:
haddini aşma, ileri
gitme.
tezyit:
arttırma.
unsuriyet:
ırkçılık.
vazettiği esasat:
ortaya koy-
duğu temel kurallar.
vaziyet:
durum.
1.
De ki: And olsun, insanlar ve cinler bir araya toplansalar… (İsra Suresi: 88.)
Y
irmi
B
eşinCi
S
öz
| 160 |
iMan ve küfür Muvazeneleri