İman ve Küfür Muvazeneleri - page 214

senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başı-
nı yesin ve yiyecek!
ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!
Acaba, hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında,
hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş
ve azaba düşmüş bir adamın, cismiyle zahirî bir surette,
aldatıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti
mümkün olabilir mi? ona mes’ut denilebilir mi?
Âyâ, görmüyor musun ki, bir adamın cüz’î bir emir-
den me’yus olması ve vehmî bir emelden ümidi kesilme-
si ve ehemmiyetsiz bir işten inkisar-ı hayale uğraması se-
bebiyle, tatlı hayaller ona acılaşıyor, şirin vaziyetler onu
tazip ediyor, dünya ona dar geliyor, zindan oluyor. Hâl-
buki, senin şeametinle kalbinin en derin köşelerinde ve
ruhunun tâ esasında dalâlet darbesini yiyen ve o dalâlet
cihetiyle bütün emelleri inkıtaa uğrayan ve bütün elem-
leri ondan neş’et eden bir bîçare insana hangi saadeti te-
min ediyorsun? Acaba, zail, yalancı bir cennette cismi
bulunan ve kalbi, ruhu cehennemde azap çeken bir insa-
na mes’ut denilebilir mi? İşte, sen bîçare beşeri böyle
baştan çıkardın; yalancı bir cennet içinde cehennemî bir
azap çektiriyorsun.
ey beşerin nefs-i emmaresi! Bu temsile bak, beşeri ne-
reye sevk ettiğini bil. Meselâ bizim önümüzde iki yol var.
Birisinden gidiyoruz. görüyoruz ki, her adım başında bî-
çare, âciz bir adam bulunur. zâlimler hücum edip malı-
nı, eşyasını gasp ederek kulübeciğini harap ediyorlar.
âciz:
zayıf, güçsüz.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli acı.
bedbaht:
bahtsız, zavallı.
beşer:
insan.
bîçare:
çaresiz.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma, az-
ma.
ehemmiyet:
önem.
elem:
üzüntü, kaygı, maddî-ma-
nevî ıztırap.
emel:
ümit, umma, şiddetli arzu.
gasp:
zorla alma, zaptetme.
hâlbuki:
oysa ki.
Harap etme:
yıkma, alt üst etme.
hücum:
saldırma.
inkisar-ı hayal:
hayal kırıklığı.
inkıta:
kesilme, arkası gelmeme.
küfran:
görülen iyiliği unutma,
nankörlük.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliği-
ne inanmama, imansızlık, din-
sizlik.
meselâ:
örneğin.
mes’ut:
saadetli, bahtiyar,
kutlu.
me’yus:
ümitsiz, kederli.
musibet:
felâket, belâ.
musibetzede:
belâya uğra-
yan, hastalık veya başka dert-
lere uğrayan.
nefs-i emmare:
insana kötü
ve günah olan işlerin yapılma-
sını emreden nefis.
neş’et:
meydana gelme, ileri
gelme.
neşir:
yayma.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık.
saadet:
mutluluk.
servet:
zenginlik.
sevk:
yönlendirme.
suret:
biçim, tarz.
şeamet:
uğursuzluk, meyme-
netsizlik.
tazip:
sıkıntı verme, azap çek-
tirme.
temin:
sağlama, karşılama.
temsil:
benzetme, örnek.
vaziyet:
durum.
vehmî:
vehimle ilgili; gerçekte
olmayıp fakat sanılan kuruntu.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan ahlâkî duygu.
zahirî:
görünürde.
zail:
zeval bulan, sona eren,
yok olan.
zalim:
zulmeden, haksızlık
eden.
zindan:
hapishane.
ziynet:
süs.
o
n
Y
edinCi
l
em
a
| 214 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,204,205,206,207,208,209,210,211,212,213 215,216,217,218,219,220,221,222,223,224,...412
Powered by FlippingBook