İman ve Küfür Muvazeneleri - page 222

onun namıyla çalış ve hesabıyla amel et. odur ki, muh-
taç olduğun şeyleri sana rızık olarak gönderiyor ve senin
takatin yetmediği şeylerden seni muhafaza eder. senin
şu hayatının gayesi, neticesi, o Malik’in esmasına ve şu-
unatına bir mazhariyettir. sana bir musibet geldiği vakit,
de:
(1)
n
¿ƒo
©p
LGn
Q p
¬r
«n
dp
G B És
fp
Gn
h ! És
fp
G
Yani, “Ben Malik’imin hizme-
tindeyim, ey musibet! eğer onun izin ve rızasıyla geldin-
se, merhaba, safa geldin. Çünkü, elbette bir vakit ona
döneceğiz ve onun huzuruna gideceğiz ve ona müşta-
kız. Madem her hâlde bir zaman bizi hayatın tekâlifinden
azat edecektir; haydi, ey musibet, o terhis ve o azat et-
mek senin elinle olsun, razıyım. eğer benim emanet mu-
hafazasında ve vazifeperverliğimi tecrübe suretinde sana
emir ve irade etmiş, fakat sana teslim olmaklığıma izin
ve rızası olmazsa, benim takatim yettikçe, emin olmaya-
na, Malik’imin emanetini teslim etmem” der.
İşte, binden bir numune olarak, deha-i felsefînin ve
hüda-i kur’ânînin verdikleri derslerin derecelerine bak.
evet, iki tarafın hakikat-i hâli, sabıkan beyan edilen tarz-
la gidiyor. Fakat hidayet ve dalâlette insanların derecele-
ri mütefavittir, gafletin mertebeleri muhteliftir. Herkes
her mertebede bu hakikati tamamıyla hissedemez. Çün-
kü gaflet, hissi iptal ediyor. Ve bu zamanda öyle bir de-
recede iptal-i his etmiş ki, bu elîm elemin acısını ehl-i
medeniyet hissetmiyorlar. Fakat hassasiyet-i ilmiyenin
tezayüdüyle ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren
mevtin ikazatıyla o gaflet perdesi parçalanıyor. ecnebile-
rin tağutlarıyla ve fünun-i tabiiyeleriyle dalâlete gidenlere
amel:
fiil, iş.
azat:
serbest bırakma.
beyan:
anlatma, izah.
cenaze:
ölü.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma, az-
ma.
deha-i felsefî:
felsefî kuvvet, fel-
sefeyle ilgili deha.
ecnebi:
yabancı.
ehl-i medeniyet:
şehirliler, uygar,
görgülü, kibar ve nazik insanlar.
elem:
dert, üzüntü, maddî-manevî
ıztırap.
elîm:
çok acı verici, elemli.
emanet:
geri alınmak üzere bıra-
kılan şey.
emin:
güvenilir.
esma:
isimler.
fünun-i tabiiye:
tabiat fenleri; ta-
biatçılık.
gaflet:
gafillik, boş bulunma, ihti-
yatsızlık.
gaye:
maksat, amaç.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i hâl:
durumun gerçek
yönü, işin iç yüzü.
hassasiyet-i ilmiye:
ilme ait olan
dikkat ve ihtimam.
hayat:
yaşama, canlılık, dirilik.
hidayet:
doğru olan.
hüda-i kur’ânî:
Kur’ân’ın gösterdi-
ği doğru yol.
ikazat:
ikazlar, uyarmalar.
iptal-i his:
hisleri, vazifelerini ya-
pamaz hâle koyma.
irade:
dileme, isteme.
Malik:
mülkü veren Allah.
mazhariyet:
elde etme, nail olma,
kavuşma.
mertebe:
derece, basamak.
mevt:
ölüm, vefat.
muhafaza:
koruma.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muhtelif:
çeşitli.
musibet!:
felâket, belâ.
müştak:
iştiyaklı, arzulu, âşık.
mütefavit:
birbirinden farklı.
nam:
isim.
netice:
sonuç.
numune:
örnek.
razı:
hoşnut olma.
rıza:
razı olma, kabul etme.
rızık:
yiyecek, içecek şey, azık.
sabıkan:
evvelce, bundan ön-
ce.
safa:
rahat ve huzurlu olma,
gönül şenliği.
suret:
biçim, tarz.
şuunat:
işler.
tağut:
insanları Allah’a karşı is-
yana sevk eden, her batıl
ma’bud.
takat:
bir şeyi yapabilme, ba-
şarabilme gücü.
tarz:
biçim, suret.
tecrübe:
deneyim.
tekâlif:
teklifler.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma.
teslim:
bir emaneti yerine ver-
me.
tezayüt:
artma, ziyadeleşme.
vazifeperver:
vazife sever.
1.
Hiç şüphesiz biz Allah’ın kullarıyız ve sonunda yine Ona döneceğiz. (Bakara Suresi: 156.)
o
n
Y
edinCi
l
em
a
| 222 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,212,213,214,215,216,217,218,219,220,221 223,224,225,226,227,228,229,230,231,232,...412
Powered by FlippingBook