Elcevap
: kur’ân-ı Hakîm’in bu hükmü tam fıtrî oldu-
ğuna ve muhalifi gayr-i fıtrî olduğuna delâlet eden çok
hikmetlerinden yalnız dört hikmetini beyan ederiz.
BirinCi HikMet
tesettür, kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor.
Çünkü kadınlar hilkaten zaife ve nazik olduklarından,
kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını hi-
maye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç
bulunduğundan, kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek
ve istiskale maruz kalmamak için fıtrî bir meyli var.
Hem kadınların on adetten altı yedisi, yâ ihtiyardır, yâ
çirkindir ki, ihtiyarlığını ve çirkinliğini herkese göstermek
istemezler. Yâ kıskançtır, kendinden daha güzellere nis-
peten çirkin düşmemek veya tecavüzden ve ittihamdan
korkar; taarruza maruz kalmamak ve kocası nazarında
hıyanetle müttehem olmamak için, fıtraten tesettür ister-
ler. Hatta dikkat edilse, en ziyade kendini saklayan, ihti-
yarlardır. Ve on adetten ancak iki üç tanesi bulunabilir
ki, hem genç olsun, hem güzel olsun, hem kendini gös-
termekten sıkılmasın.
Malûmdur ki, insan sevmediği ve istiskal ettiği adam-
ların nazarından sıkılır, müteessir olur. elbette açık sa-
çıklık kıyafetine giren güzel bir kadın, bakmasına hoşlan-
dığı namahrem erkeklerden onda iki üçü varsa, yedi
sekizinden istiskal eder. Hem tefahhuş ve tefessüh etme-
yen bir güzel kadın, nazik ve seriütteessür olduğundan,
maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 225 |
Y
irmi
d
ördünCü
l
em
’
a
nefret:
bir şeyden veya kimseden
iğrenme, tiksinme.
nispeten:
nispetle, oranla, kıyasla-
yarak.
semlendirmek:
zehirletmek, kir-
letmek.
seriütteessür:
çabuk tesir gören,
çabuk üzülen.
taarruz:
şiddetli saldırı, sataşma.
tecavüz:
saldırı, sataşma.
tecrübe etmek:
denemek, sına-
mak.
tefahhuş:
fuhşa girme, ahlâksızlık.
tefessüh etmek:
bozulmak, çürü-
mek.
tesettür:
örtünme.
tesir:
etki; iz bırakma.
zaife:
güçsüz, kuvvetsiz hanım.
ziyade:
fazlasıyla.
adet:
sayı.
beyan etme:
açıklama, anlat-
ma, izah.
delâlet:
delil olma, gösterme.
elcevap:
cevap.
fıtrat:
yaratılış, mizaç, huy.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış
açısından.
fıtrî:
tabiî, yaratılıştan.
gayr-i fıtrî:
fıtrata, yaratılış ga-
yesine aykırı.
hikmet:
İlâhî gaye, fayda, yük-
sek bilgi.
hilkaten:
yaratılıştan, fıtraten.
himaye etme:
koruma, esir-
geme, muhafaza etme.
hıyanet:
ihanet, hainlik, vefa-
sızlık, kendine olan güveni kö-
tüye kullanma.
hüküm:
emir, buyruk.
iktiza etme:
gerektirme.
istiskal:
hoşlanmama, yüz
vermeme, küçümseme.
ittihamdan korkmak:
suç al-
tında olma bulunmaktan
korkmak.
kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
maddeten:
maddî olarak.
malûm:
bilinen.
maruz:
bir kişi ya da olayla
karşı karşıya kalan, etkilenen.
meyil:
bir tarafa doğru eğilim,
istek.
muhalif:
karşıt, zıt.
müteessir olmak:
duygulanıp
üzülmek, etkilenmek.
müttehem:
suçlanma, zan al-
tında kalma.
namahrem:
evlenmeleri ha-
ram olmayan, nikâh düşen ki-
şi, yabancı.
nazar:
bakış.
nazik:
narin, ince.