Dokuzuncu Mektubun
Üçüncü Kısmı
Sa l i sen
: görüyorum ki, şu dünya hayatında en bah-
tiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki et-
sin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin. Ve
o telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı ça-
buk elde edebilir. kırılacak şişe pahasına, daimî bir elma-
sın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.
evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hük-
mündedir. Bâkî umur-i uhreviye ise, gayet sağlam elmas-
lar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve
hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inatlı talep ve ha-
keza şedit hissiyatlar, umur-i uhreviyeyi kazanmak için
verilmiştir. o hissiyatı şiddetli bir surette fânî umur-i dün-
yeviyeye tevcih etmek, fânî ve kırılacak şişelere bâkî el-
mas fiyatlarını vermek demektir. Şu münasebetle bir
nokta hatıra gelmiş; söyleyeceğim. Şöyle ki:
Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fânî mahbuplara müte-
veccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimî bir azap
ve elemde bırakır, veyahut o mecazî mahbup, o şiddetli
muhabbetin fiyatına değmediği için, bâkî bir mahbubu
arattırır; aşk-ı mecazî aşk-ı hakikîye inkılâp eder.
İşte, insanda binlerle hissiyat var. Her birisinin, aşk gi-
bi, iki mertebesi var: biri mecazî, biri hakikî.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 235 |
d
okuzunCu
m
ekTup
muvaffakıyet:
başarılı olma.
nefis:
kişinin kendisi.
nefsine:
kendine, şahsına.
nev:
çeşit, tür.
nispet etmek:
bağlamak.
paha:
kıymet, değer.
salisen:
üçüncü olarak.
selâmet:
eminlik, tehlikeden,
korktuklarından ve kötülüklerin-
den kurtulma; kurtuluş, eminlik.
suret:
biçim, şekil.
şedit:
şiddetli.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, teşekkür
etme.
tahdis-i nimet:
Cenab-ı Hakka
karşı şükrünü eda etme maksa-
dıyla, kavuştuğu nimetin sevincini
anlatma.
tahrik:
harekete geçirme.
talep:
istek.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tevcih etmek:
yöneltmek.
umur
-i
dünyeviye:
dünyaya ait
işler, emirler.
umur
-i
uhreviye:
ahirete ait işler.
zahiren:
görünüşte, görünürdeki.
âlî:
yüksek.
bahtiyar:
mutlu, mes’ut.
bahusus:
özellikle, hususiyet-
le .
bâkî:
sonsuz, sürekli, yok ol-
mayan.
daimî:
sürekli, devamlı.
damar:
huy, his, mizaç.
dehşetli:
çok fazla, son dere-
ce.
fahir:
övünme, gurur.
fânî:
ölümlü, geçici.
fıtrat:
yaratılış.
gayet:
son derece.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
hararetli:
sıcak, yoğun, kuv-
vetli, şiddetli.
hırs:
aç gözlülük.
hissiyat:
hisler, duygular.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ihsanat-ı ilâhî:
Allah’ın ihsan-
ları, lütufları, iyilikleri.
ikram:
bağış, ihsan.
isnat etme:
dayandırma.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük, inanç, düşünce ve niyetle,
tutum ve davranışta Allah’ın
rızasına uygun dürüstlük.
iz’an:
anlama, kavrama.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
kasten:
bile bile, isteyerek.
keramet:
Allah’ın ihsanıyla ve-
lîlerin gösterdikleri âdet dışı
olağanüstü hâller.
kıymet:
değer.
kisb:
çalışma, kazanma.
mahkûm:
mecbur, çaresiz.
medhal:
giriş, karışma, katkı.
mertebe-i rıza:
Allah’ın rızası-
na erenlerin mertebesi, dere-
cesi.
misafirhane-i askerî:
askerle-
re ait misafirhane.
muhabbet:
sevgi.
]
DokuzuncuMektup, Bar-
la’da 1930’da Türkçe ola-
rak telif edilmiştir.