Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 500

parçalanacak.’ sırf o müraî ruhtan gelen, yalancı fikir-
den çıkan meş’um sözünü doğru göstermek için, İslâm
mağlûbiyetini, İslâm perişaniyetini arzu eder, alkışlar.
Hasmın darbesinden mütelezziz olur. İşte şu alkışı ve
gaddar telezzüzüdür ki, mecruh İslâm’ı müşkül mevkide
bırakmış. zira hançerini İslâm’ın ciğerine saplamış olan
hasım, ‘sükût et’ demiyor. ‘Alkışla, mütelezziz ol, beni
sev!’ diyor, onları misal gösteriyor.
“İşte size dehşetli bir günah ve zulüm ki, ancak haşir-
deki mizan tartabilir.”
(1)
Én
¡r
«n
?n
Y ¢r
ùp
bn
h
denildi: “Mağlûbiyet malûmdu, biz bilirdik. Bilerek bi-
zi belâya attılar.”
dedim: “Acaba Hindenburg gibi dehşetli insanlar na-
zarına nazarî kalmış olan gaye-i harb, sizin gibi acemile-
re nasıl malûm ve bedihî olabilir? Acaba fikir dediğiniz
şey, eliyazübillâh, arzu olmasın. Bazen zalimâne inti-
kam-ı şahsî, arzuya fikir suretini giydirir.
“Yahu pis bir çamura düşmüşsünüz, misküamber diye
yüzünüze gözünüze bulaştırmaya ne mana var.”
İşte misalîlerin münevver gece meclisinde ve dünyevî-
lerin muzlim gündüz mahfelinde akıldan akma değil,
kalbden çıkan beyanatım! İstersen kabul et, istersen et-
me; anlamak şartıyla:
İster al gûş-i kabul-i câne, ister hiddet et.
a a a
acemi:
tecrübesiz, toy, beceriksiz.
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
arzu etmek:
istemek.
bazen:
ara sıra.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç ola-
mayacak derecede açık ve ortada
olan.
belâ:
musibet, içinden çıkılması
zor durum.
beyanat:
açıklamalar.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dünyevî:
dünya ile ilgili.
eliyazübillâh:
Allah esirgesin, Al-
lah korusun!.
fikir:
görüş, mülâhaza, kanaat.
gaddar:
zulüm, haksızlık, merha-
metsizlik eden.
gaye-i harb:
savaş sonucu.
gûş-i kabul-i can:
ruhun kabul ku-
lağı.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış, uygunsuz fiil, dinî suç.
hançer:
iki tarafı keskin, kıvrık ve
sivri uçlu büyük bıçak.
hasım:
muhalif, karşı taraf, düş-
man.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları.
hiddet:
öfke, kızgınlık, gadap, hı-
şım.
intikam-ı şahsî:
kişinin intikam
hissi, intikam isteği.
kıyaslamak:
karşılaştırmak, oran-
lamak.
mağlûbiyet:
yenilme, yenilgi.
mahfel:
toplantı yeri.
malûm:
bilinen, belli, belirsiz ol-
mayan.
mana:
anlam.
meclis:
topluluk, hey’et.
mecruh:
yaralanmış, cerh
olunmuş, yaralı.
meş’um:
uğursuz.
mevki:
durum, vaziyet.
misal:
benzer, örnek.
misalî:
misal âlemine ait.
misküamber:
amber miski;
hoş ve güzel koku.
mizan:
terazi; ölçü aleti.
muzlim:
dehşetli, uğursuz.
münevver:
nurlandırılmış,
nurlanmış.
müraî:
riyakâr, iki yüzlü.
müşkül:
çetin, zorluklu, engel-
li.
mütelezziz:
lezzet alan.
nazar:
düşünce, fikir, dikkat.
nazarî:
görüş hâlinde bulunan,
teorik.
perişaniyet:
perişanlık.
ruh:
insan ve hayvanlardaki
dirilik kaynağı.
sırf:
sadece, yalnız.
suret:
biçim, şekil.
sükût etmek:
susmak, sessiz
kalmak.
şart:
bir iş için mutlaka gerekli
olan şey.
telezzüz:
hoşlanma, hoşa git-
me.
zalimâne:
zalimce.
zira:
çünkü.
zulüm:
haksızlık, eziyet, cefa,
işkence.
s
ünuHaT
| 500 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Diğerlerini buna kıyasla.
1...,490,491,492,493,494,495,496,497,498,499 501,502,503,504,505,506,507,508,509,510,...790
Powered by FlippingBook