Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 498

“Meselâ, iki adam döğüşürler. Biri, zaif düşeceğini his-
sederken, elindeki kur’ân’ı kaviye uzatmakla himayesini
davet edip, kavi bir ele vermek lâzımdır. tâ beraber ça-
mura düşmesin, kur’ân’a muhabbetini, hürmetini gös-
tersin, kur’ân’ı kur’ân olduğu için sevsin.
“eğer kavinin karşısına siper etse, himayet damarını
tahrik etmeye bedel, hiddetini celp eder. kur’ân’ı kavi
bir hadimden mahrum bırakmakla, zayıf bir elde beraber
yere düşerse o, kur’ân’ı kendi nefsi için sever demektir.
“evet, dine imale etmek ve iltizama teşvik etmek ve
vazife-i diniyelerini ihtar etmekle dine hizmet olur. Yok-
sa, ‘dinsizsiniz’ dese, onları tecavüze sevk etmektir. din
dâhilde menfi tarzda istimal edilmez. otuz sene halife
olan bir zat, menfi siyaset namına istifade edildi zannıy-
la, şeriata gelen tecavüzü gördünüz. Acaba şimdiki men-
fi siyasetçilerin fetvalarından istifade edecek kimdir, bilir
misin? Bence İslâm’ın en şedit hasmıdır ki, hançerini İs-
lâm’ın ciğerine saplamıştır.”
dediler: “İttihada şedit bir muarız idin, neden şimdi
sükût ediyorsun?”
dedim: “düşmanların onlara şiddet-i hücumundan;
düşmanın hedef-i hücumu onların hasenesi olan azîm ve
sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmak-
tan feragatidir.
“Bence yol ikidir. Mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffe-
ti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile be-
raber enver’e, Venizelos ile beraber said Halim’e vur-
mam. nazarımda vuran da sefildir.”
adam:
kişi, şahıs.
azîm:
kararlı gayret gösterme.
bedel:
karşılık.
beraber:
bir arada.
celp etmek:
çekmek.
dâhil:
içeri, iç.
davet etmek:
çağırmak, celp et-
mek.
feragat:
hakkından isteyerek vaz-
geçmek.
fetva:
hüküm veya karar.
hadim:
hizmetçi, hizmet eden, işe
yarayan.
halife:
Hz Muhammed’in vekili
olarak Müslümanların yöneticisi
olan kimse.
hançer:
iki tarafı keskin, kıvrık ve
sivri uçlu büyük bıçak.
hasene:
hayırlı amel, Allah rızasına
uygun iş.
hasım:
muhalif, karşı taraf, düş-
man.
hedef-i hücum:
hücum edilen yer,
fikir.
hiddet:
öfke, kızgınlık, gadap, hı-
şım.
hiffet:
hafiflik.
himaye:
koruma.
hizmet:
bir uğurda bir işin yapıl-
ması için çalışma.
hürmet:
saygı.
ihtar etmek:
hatırlatmak, dikkati-
ni çekmek.
iltizam:
lüzumlu sayma, kendisi
için gerekli görmek.
imale etmek:
bir tarafa meylettir-
mek.
islâmiyet:
Müslümanlık.
istifade:
yararlanma.
istifade etmek:
yararlanmak.
istimal etmek:
kullanmak.
ittihat:
İttihat ve Terakki Fırkası.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
kefe:
terazi gözlerinden her biri,
terazi gözü.
lâzım:
gerek.
mahrum:
yoksun.
menfi:
müspet olmayan, ne-
gatif, olumsuz.
meselâ:
örneğin, misal olarak.
mizan:
terazi.
muarız:
muhalefet eden, karşı
çıkan, muhalif.
muhabbet:
ülfet, sevgi, sev-
me, dostluk.
namına:
adına, yerine.
nazar:
düşünme, fikir, görüş.
sebat:
kararlı olmak, kararın-
dan vazgeçmemek.
sefil:
alçak, aşağılık; akılsız, be-
yinsiz.
sevk etmek:
göndermek ; yol-
lamak, ulaştırmak.
sıklet:
ağırlık.
siper:
arkasına saklanılacak
şey.
siyaset:
politika.
siyasetçi:
siyasetle uğraşan.
sükût:
susma, sessizlik.
şedit:
şiddetli; tesirli.
şeriat:
din, İslâmiyet.
şiddet-i hücum:
hücumun
şiddeti, saldırmanın şiddeti.
tahrik etmek:
hareket ettir-
mek, harekete geçirmek;
uyarmak.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tecavüz:
haddini aşma.
teşvik etmek:
istek uyandır-
mak.
vasıta-i tesmim:
zehirleme
sebebi, vasıtası.
vazife-i diniye:
dinî vazife,
dinle ilgili görev.
zaif:
zayıf, güçsüz.
zan:
zannetme, sanma.
zat:
kişi.
s
ünuHaT
| 498 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,488,489,490,491,492,493,494,495,496,497 499,500,501,502,503,504,505,506,507,508,...790
Powered by FlippingBook