Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 497

demek bütün harekâtı, bizzat hariç hesabına geçer.
Çünkü iradesi hükümsüzdür. Hulûs-i niyeti fayda ver-
mez. Bahusus menfi iki cihet zaaf ile hariç cereyanının
kuvvetine bir alet-i lâya’kıl olur.
“diğer müspet cereyan ise -ki, dâhilden muvafık şek-
lini giyer- isim gibi
(1)
/
¬p
°ùr
Øn
f ?/
a »k
ær
©n
e '
¤n
Y s
?n
O
dir. Hareketi
kendinedir. tebaî haricedir. lâzım-ı mezhep mezhep ol-
madığından, belki muahez değil. Bahusus iki cihetle kuv-
veti, hariç cereyanın müspet ve zaafına inzimam etse,
harici kendine alet-i lâyeş’ur edebilir.”
dediler:
“dinsizliği görmüyor musun, meydan alıyor. din na-
mına meydana çıkmak lâzım.”
dedim:
“evet, lâzımdır. Fakat kat’î bir şart ile ki, muharrik,
aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. eğer muharrik
veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir.
Birincisi hata da etse, belki ma’füvdür. İkincisi isabet
de etse, mes’uldür.”
denildi: “nasıl anlarız?”
dedim: “kim fasık siyasettaşını mütedeyyin muhalifine
suizan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir.
Hem umumun mal-i mukaddesi olan dini, inhisar zihni-
yetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermek-
le, kavi bir ekseriyette, dine aleyhtarlık meyli uyandır-
makla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.
hesabına:
adına, namına.
hulûs-i niyet:
niyetin hâlisliği, sa-
mimî olmak.
hükümsüz:
geçerliği ortadan kalk-
mış, hükmü kalmamış.
inhisar:
tekelcilik, bir şahsa, bir
topluluğa ait olma.
inzimam etmek:
birbirine ilâve
olunma, katılma, eklenme.
irade:
bir şeyi yapma veya yap-
mama konusunda karar verebil-
me ve bu kararı yerine getirme
gücü.
isabet etmek:
uygunluk, yerini
bulmak.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
lâzım:
gerek.
lâzım-ı mezhep:
mezhebin lâzımı,
mezhebin gereklerinden olan.
ma’füv:
affedilmiş, bağışlanmış.
mal-ı mukaddes:
mukaddes de-
ğer, kutsal mal.
mana:
anlam.
menfi:
müspet olmayan, negatif,
olumsuz.
mes’ul:
sorumlu.
meslektaş:
aynı meslekten olan.
meydan almak:
gelişmek, yayıl-
mak.
meyil:
yönelme.
mezhep:
bir dinin bazı noktalarda
görüş farkları bulunan kollarından
her biri.
muahez:
muaheze olunan, çekiş-
tirilen, tenkit edilen.
muhalif:
muhalefet eden, aykırılık
gösteren.
muharrik:
harekete getiren, hare-
ketlendiren, harekete geçiren.
muvafık:
yerinde, uygun, uyar,
münasip.
müreccih:
tercih ettiren, üstün tu-
tan.
müspet:
menfi olmayan, pozitif,
olumlu.
mütedeyyin:
dinin emirlerini ek-
siksiz yerine getiren.
namına:
adına, yerine.
nazar:
dikkat.
siyasetçilik:
siyaset adına hareket
etmek.
siyasettaş:
aynı siyasî görüşü be-
nimseyen.
suizan:
kötü zan, şüphe.
şart:
bir iş için mutlaka gerekli
olan şey.
tarafgirlik:
taraf tutuculuk.
tebaî:
hakikî maksat olmayıp do-
layısıyla olan, asla oranla ikinci
plânda, ikinci derecede kalan.
umumun:
herkesin.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zihniyet:
belirli görüş, inanış ve
alışkanlıkların tesiriyle oluşan dü-
şünme tarzı.
ziyade:
pek fazla.
alet-i lâya’kıl:
şuursuz alet.
alet-i lâyeş’ur:
kâr ve zararın
farkında olmayan, başkası he-
sabına çalışan alet.
aleyhtarlık:
karşı çıkmak, kar-
şıtlık.
aşk-ı islâmiyet:
İslâmı yaşa-
ma ve yaşatma aşkı.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen sebep.
bahusus:
özellikle, hususiyet-
le, en çok.
belki:
öyledir, muhakkak ki.
bizzat:
doğrudan.
cereyan:
fikir akımı, siyasî ha-
reket.
cihet:
durum.
cihetle:
yönüyle.
dâhil:
içeri, iç.
delâlet etmek:
alâmet, işaret,
iz; delil olma, göstermek.
ekseriyet:
çokluk, çoğunluk.
fasık:
Allah’ın emirlerine aykırı
hareket eden, günahkâr.
fayda:
menfaat, kâr, kazanç.
hamiyet-i diniye:
dinden ge-
len yüce duygularla din uğru-
na fedakârlıkta bulunma, ça-
lışma, gayret; dini korumak ve
yüceltmek maksadıyla çalış-
ma.
harekât:
hareketler, işlemeler,
davranışlar.
hariç:
dış.
has:
kendine ait.
hata:
kusur, yanlışlık yapma.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 497 |
s
ünuHaT
1.
Kendisinde bulunan bir manaya delâlet eder.
1...,487,488,489,490,491,492,493,494,495,496 498,499,500,501,502,503,504,505,506,507,...790
Powered by FlippingBook