• ve makasıd cihetiyle muvazenet ve ıttırat ve desatir-i
fıtrata mutabakatından neş’et eden camiiyet-i harikulâ-
dedir.
Dördüncü Unsur:
Her asrın derece-i fehim ve ede-
bine ve her asırdaki tabakatın derece-i istidat ve kabiliye-
tine ifaza-i nur, her bir asra ve her asırdaki her bir taba-
kaya kapısı küşade ve her birisini irza etmekle hâsıl olan
harikulâde tazeliğiyle ihatasıdır.
Beşinci Menba:
nakil cihetiyle ihbar-ı evvelîn ve ahi-
rîn, hakaik-ı gayp ve şahadet, serair-i İlâhiye, revabıt-ı kev-
niyeye dair hikâyâtıdır –ki, ne vaki, ne akıl ve mantık onu
kabul etmese de, tekzip edememiş– kütüb-i sabıkanın it-
tifakından musaddıkane –ihtilâfî yerlerde musahhihâne–
hikâyatından neş’et eden ihbarat-ı sadıkasıdır.
Altıncı Unsur:
tazammun ettiği ve tesis ettiği din-i
İslâm’dır ki, onun misline ne mazi muktedir olmuş ne
müstakbel muktedir olabilir.
Yedinci Menba:
Şu altı menbadan çıkan envar-ı sit-
tenin imtizacından tevellüt eden hüsn-i hakikîden hâsıl
olan zevk-i i’cazdır ki, hadsen bilinir, tabirine lisan ve fi-
kir kàsırdır.
Eğer desen:
“tasvirden anlaşılır ki, taaddüd-i mesalik
ve ihtilâf-ı turuk matlûptur.”
Cevap:
evet matlûptur, hem zarurîdir. eğer, hodgâm-
lıktan neş’et eden inhisar zihniyetiyle, başkaların
lünü etmek, hoşnut etmek.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
ıttırat:
düzgün tarzda olma.
kàsır:
kısa, yetersiz.
küşade:
açık.
kütüb-i sabıka:
Kur’ân’dan önceki
semavî kitaplar.
lisan:
dil.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
matlûp:
talep edilen, istenilen,
aranılan şey.
mazi:
geçmiş zaman.
menba:
kaynak.
misil:
benzer, gibi.
muktedir:
iktidarlı, gücü yeten.
musaddıkane:
ihtilâfî: tasdik ede-
rek bir konuda farklı görüş ve dü-
şünüş.
musahhihâne:
tashih ederek, dü-
zelterek.
müstakbel:
gelecek zaman.
mutabakat:
uygunluk.
muvazenet:
dengelilik.
nakil:
hikâye eden, anlatan, söyle-
yen.
neş’et etmek:
meydana gelmek,
oluşmak, çıkmak.
revabıt-ı kevniye:
kâinatla olan
irtibatlar, bağlar.
serair-i ilâhiye:
İlâhî sırlar.
taaddüd-i mesalik:
mesleklerin
çok olması.
tabaka:
kat, katman, sınıf.
tabakat:
tabakalar, sınıflar.
tabir:
yorum, yorumlama.
tasvir:
ifade tarzlarıyla anlatma.
tazammun etmek:
içine almak,
içermek.
tekzip etmek:
yalanlamak, yalan
olduğunu söylemek.
tesis etmek:
kurmak, meydana
getirmek.
tevellüt etmek:
doğmak, meyda-
na gelmek.
unsur:
madde.
vaki:
vuku bulan, olan.
zarurî:
mecburî, zorunlu, ister iste-
mez.
zevk-i i’caz:
mu’cizeden gelen
zevk, güzellik.
zihniyet:
anlayış, düşünce.
asır:
yüzyıl.
camiiyet-i harikulâde:
olağa-
nüstü şümullü oluş, kapsamlı-
lık.
cihetiyle:
yönüyle, sebebiyle.
dair:
alâkalı, ilgili.
derece-i fehim:
anlama, anla-
yış derecesi, idrak, zekâ mer-
tebeleri.
derece-i istidat ve kabiliyet:
zekâ, fetanet, ilim ve terbiye-
ye kabiliyet derecesi.
desatir-i fıtrat:
yaratılış ka-
nunları.
din-i islâm:
İslâm dini.
edep:
iyi ahlâk, güzel terbiye.
envar-ı sitte:
altı nur.
hadsen:
kalbe doğan bilgi.
hakaik-ı gayp ve şahadet:
gözle görülen ve görünmeyen
gerçekler.
harikulâde:
olağanüstü.
hâsıl olmak:
meydana gel-
mek, neticelenmek.
hikâyat:
hikâyeler, anlatma-
lar.
hodgâmlık:
bencillik.
hüsn-i hakikî:
gerçek güzellik.
ifaza-i nur:
nurdan feyizlen-
me.
ihata:
kuşatma.
ihbarat-ı sadıka:
doğru açıkla-
malar, doğru haber vermeler.
ihbar-ı evvel ve ahir:
önce-
den olup bitenlerden ve son-
raki olacaklardan haber ver-
me.
ihtilâf-ı turuk:
yolların ve
usullerin farklı olması.
imtizaç:
uyuşma, uygunluk,
bağdaşma kaynaşma.
inhisar:
hasredilme, tahsis
olunma, tekelcilik.
irza etmek:
bir kimseyi razı
etmek, gönlünü yapmak, gön-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 509 |
r
umuz