Hem o celâl ve izzete uygun bir dâr-ı mücâzât olacaktır. Çünkü ekseriya, zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp, buradan göçüp gidiyorlar. Demek, bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor, tehir ediliyor; yoksa bakılmıyor değil. Bazen dünyada dahi ceza verir. Kurûn-u salifede cereyan eden asi ve mütemerrid kavimlere gelen azaplar gösteriyor ki, insan başıboş değil; bir celâl ve gayret sillesine her vakit maruzdur.
Evet, hiç mümkün müdür ki, insan, umum mevcudat içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuatıyla Kendini tanıttırsa, mukabilinde insan iman ile Onu tanımazsa; hem bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle Kendini sevdirse, mukabilinde insan ibadetle kendini Ona sevdirmese; hem bu kadar bu türlü nimetleriyle muhabbet ve rahmetini ona gösterse, mukabilinde insan şükür ve hamd ile Ona hürmet etmese, cezasız kalsın, başıboş bırakılsın, o izzet, gayret sahibi Zat-ı Zülcelâl, bir dâr-ı mücâzât hazırlamasın?
Hem hiç mümkün müdür ki, o Rahman-ı Rahîm’in kendini tanıttırmasına mukabil iman ile tanımakla ve sevdirmesine mukabil ibadetle sevmek ve sevdirmekle ve rahmetine mukabil şükür ile hürmet etmekle mukabele eden mü’minlere bir dâr-ı mükâfatı, bir saadet-i ebediyeyi vermesin?
ÜÇÜNCÜ HAKİKAT
Bab-ı hikmet ve adalet olup, ism-i Hakîm ve Âdil’in cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki,(HÂŞİYE) zerrelerden güneşlere kadar cereyan eden hikmet ve intizam, adalet ve mizan ile rububiyetin saltanatını gösteren Zat-ı Zülcelâl, rububiyetin cenah-ı himayesine iltica eden ve hikmet ve adalete iman ve ubudiyetle tevfik-i hareket eden mü’minleri taltif etmesin ve o hikmet ve adalete küfür ve tuğyan ile isyan eden edepsizleri te’dib etmesin?
HÂŞİYE: Evet, “Hiç mümkün müdür ki…” Şu cümle çok tekrar ediliyor. Çünkü mühim bir sırrı ifade eder. Şöyle ki: Ekser küfür ve dalâlet istib’addan ileri gelir. Yani, akıldan uzak ve muhal görür, inkâr eder. İşte “Haşir Sözü”nde kat’iyen gösterilmiştir ki, hakikî istib’ad, hakikî muhaliyet ve akıldan uzaklık ve hakikî suubet, hatta imtina derecesinde müşkülât küfür yolundadır ve dalâletin mesleğindedir. Ve hakikî imkân ve hakikî makuliyet, hatta vücub derecesinde sühulet iman yolundadır ve İslâmiyet caddesindedir. Elhâsıl, ehl-i felsefe istib’ad ile inkâra gider; Onuncu Söz, istib’ad hangi tarafta olduğunu o tabir ile gösterir, onların ağızlarına bir şamar vurur.
Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 84
LÛGATÇE:
dâr-ı mücâzât: ceza verilme yeri; Cehennem.
imtina: imkânsızlık.
istidat: kabiliyet
kurûn-u salife: önceki, geçmiş asırlar.
mahkeme-i kübra: öldükten sonra bütün insanların diriltilerek Allah’ın huzurunda hesaba çekileceği mahkeme.
masnuat: sanatla yapılmış şeyler.
mütemerrid: dik başlılık eden, inatçı.
rububiyet: Allah’ın her bir varlığı terbiye edip idaresi ve hâkimiyeti altında bulundurması.
suubet: güçlük, zorluk.
sühulet: kolaylık.
tevfik-i hareket: uygun davranışta bulunma.
tuğyan: azma, taşkınlık, baş kaldırma.
ubudiyet: kulluk.
vücub: zorunluluk.