İslâmiyetin hakaikı hem manen hem maddeten terakkî etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var.
Birinci Cihet olan manen terakkî ise: Biliniz: Hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahittir. İşte tarih bize gösteriyor. Hatta Rus’u mağlup eden Japon Başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:
Hakikat-i İslâmiyetin kuvveti nisbetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakkî ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâm’ın hakikat-i İslâmiyede zaafiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedennîye düştüklerini ve herc ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilakistir. Yani, salâbet ve taassuplarının zaafiyeti nisbetinde temeddün ve terakkî ettikleri gibi, dinlerine salâbet ve taassuplarının kuvveti derecesinde de tedennî ve ihtilâllere maruz kaldıklarını tarih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman böyle geçmiş.
Hem Asr-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize göstermiyor ki; bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakînî ile ve İslâmiyete tercih etmekle, eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor. Avâmın delilsiz, taklidî bir surette başka dine girmesinin bu meselede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka meseledir. Halbuki bütün dinlerin etbaları ise, hatta en ziyade dinine taassup gösteren İngilizlerin ve eski Rusların, muhakeme-i akliye ile İslâmiyete dâhil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım kat’î bürhan ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar.(HÂŞİYE)
Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemâlâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.
HÂŞİYE: İşte bu mezkûr davaya bir delil şudur ki: İki dehşetli harb-i umûmînin ve şiddetli bir istibdad-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu davaya kırk beş sene sonra şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur’ân’ı mekteplerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe karşı set olmak için kabul etmeleri; ve İngiliz’in mühim hatiplerinin bir kısmı Kur’ân’ı İngiliz’e kabul ettirmeye taraftar çıkmaları; ve küre-i arzın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musalâha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan bu müddeayı ispat ediyor; kuvvetli bir şahit olur.
Eski Said Dönemi Eserleri (Hutbe-i Şamiye), s. 239
LÛGATÇE:
dehalet etmek: sığınmak, himayesine girmek.
delil-i yakînî: kesin delil.
ef’al: fiiller.
hakaik-ı imaniye: iman hakikatleri.
herc ü merc: altüst oluş, karmakarışıklık; kargaşalık.
küre-i arz: yer küre, dünya.
salâbet: katılık, sağlamlık.
tedennî: gerileme, alçalma.
temeddün: medenîleşme.
terakkî: ilerleme, gelişme, yükselme.