Gazetecilik/yayıncılık mesleğimiz (musahhihlik/ editörlük) i’cabınca yazıların muhtevası ve üslûbuna olduğu kadar tekniğine de dikkat ediyoruz.
Bugüne kadar—“haber” dâhil—bi’dünyâ dolusu edebî metni tashih/edite edegeldik, ama asla “Türkçe mütehassısı” olduğumuzu ileri sürmedik, sürecek de değiliz; fakat bu meslekte mürekkep yalamış(!) birisi olarak nihayetinde belli bir seviyeye gelmiş bulunmaktayız. Ha, öğrenme (talebelik) vetiremiz elbette devam ediyor; hemen her gün bildiklerimizi pekiştirirken yeni şeyler de ta’lim ediyoruz...
Matbuatta “yazı sahası” olarak—umumiyetle ihmâl neticesini havi—imlâ (yazım) yanlışlarını işleyen yazarlar vardır. Gerçekten “usta” mesabesindeki o tür yazarlar elbette sair kalem ehli için “fener/pusula/kutup yıldızı” vazifesini deruhte etmekteler.
Bu fakir de şimdi o “düzeltici yazarlar”a öykünmeden—şahsen hassas olduğumuz—bazı ba’riz hususları—“hatırlatma” kabilinden—paylaşmaya çalışacak, bugün ve ilerleyen zamanda ara sıra bu mevzularda doğru bildiklerini muhtevî yazılar kaleme alacak... [Yalnız dikkat: “Yazar ailemiz”deki edebiyat şâhikaları “îkazlarımız”ı üzerlerine alınmasınlar!]
“BAYAĞI” MI, “EPEYİ” Mİ?
Biliyorsunuz, eski(meyen) Türkçemizde (Osmanlıca) “galat-ı meşhur” diye bir ta’bir (terim) var: “1. Kàide ve dil mantığı bakımından yanlış olduğu hâlde herkes tarafından kullanılarak kabûl gören kelime vs. 2. Meşhur, yaygın yanlış.” (Osmanlıca-Türkçe Lügat, YAN, Mayıs 2001, s. 354.) Yani Arapça asıllı “galat” kelimesinden türetilen bir “sıfat tamlaması”ndan bahsediyoruz...
Şimdi “galat-ı meşhur” (meşhur yanlış) olmaya sezâ(!) bir kelimeyi gündeme getireceğiz: “Bayağı...”
Evet, böyle bir kelime mevcut ve eş anlamlıları da “pespaye veya âdî, banal” demek.
Fakat bu kelime uzun bir zamandır—yanlış yere—“epey/i” mânâsında kullanılmakta (“Baya/ğı şöyle böyle.” gibi.); dolayısıyla da hakikî anlamında “epey/i” kelimesi kullanılmaz oldu, âdeta unutuldu... Yani bir nevi “galat-ı meşhur” vak’ası!
Bir de “bayağı” kelimesinin—yazıda veya telâffuzda—“baya” şeklinde yaygın bir kullanımı var ki ne desek bilmiyoruz...
Anlayacağınız, “epey/i” kastedilerek “baya/ğı” kelimesi istimâl edilir oldu ki işbu uygulamanın güzelim Türkçemizi bayağılaştırmaktan (âdîleştirmek) başka bir şeye yaramayacağı endişesine kapılmamak elde değil!
İKTİBASTAKİ “AÇIKLAMA!”
Gelelim bugünkü ikinci “gündem”imize...
Meselâ Üstad Bediüzzaman’ın şaheserinden (“Risâle-i Nur Külliyatı”) yapılan iktibaslarda bazı kelime ve/ya ta’birlerin açıklaması parantez (yay ayraç) içerisinde yapılıyor.
Aslında “()” şeklindeki parantez, bizatihi müellife ait bir uygulamadır. Kendi yazılarında başka metinleri iktibas edenlerin, “misafir metin”deki (iktibas/alıntı) kimi kelime ve ta’birlere yapacağı açıklamaları “[]” şeklindeki köşeli parantez içinde göstermeleri i’cap eder.
Şâyet böyle yapılmazsa—meselâ Risâle metinlerinde—ciddî bir karışıklık olacağı izahtan varestedir. Yâni “parantez dâhilinde ifâde edilen açıklamanın iktibas edilen yazının müellifine mi, yoksa o alıntıyı yazısına katan yazara mı ait olduğu” sorusu cevaplanmaya muhtaç kalabilir! (Müdakkik Nur Talebeleri, Üstad’ın kendi ifâdelerinde az da olsa parantez kullandığını bilir.)
“Yâni”si şu ki iktibas edilen ifâdede bulunmayıp sonradan eklenmiş kısımlar köşeli parantez içine alınır...