Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Aile Sağlığı Ana Bilim Dalı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kenan Taştan’la röportaj (2)
Sosyal medya ve internet günümüzde sadece çocukların problemi değil. Biz büyükler eskiden eş dost ile sosyalleşerek iletişim ihtiyacımızı giderirdik. Günümüzde adına sosyal medya denilen ama insanları antisosyal yapan bir oluşum, hemen hepimizi ağına düşürmüş durumda. Sosyal medyada herkesin bir maskesi var ve kendini orada nasıl göstermek istiyorsa o şekilde göstermeye çalışıyor. Bu insan ilişkileri açısından kabul edilemez bir süreç. Çünkü insanın yüz yüze iletişime ve sosyalleşmeye ihtiyacı var. Bu ihtiyacı gideremeyenler kendilerini sosyal medyanın tuzağında buluyorlar.
Muhafazakâr aileler maalesef bu sorunlardan hâli değil. Ankara’da yapılan XVII. Risale-i Nur Kongresi “Toplumun Temeli Aile” Paneli’nde yaptığım sözel bildiride de benzer tespitlerde bulunmuştum. Muhafazakâr ailelerin ve muhafazakâr insanların bence günümüzdeki en büyük sorunu eylem söylem uyuşmazlığıdır. Bu konuda bizleri uyaran ayetlerden biri çok açık. Saff Suresi 2-3. Ayetlerde dikkat edilirse Rabbimiz bizleri, yani iman edenleri uyarıyor: “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.”
Bizler konuşurken melek gibi konuşuyoruz. Başkasına tavsiyede bulunurken söylediklerimiz çok güzel ama bunları kendi hayatımıza aksettirmede ciddî sıkıntılarımız var. Tabiî bu sıkıntıları en iyi fark edenler fıtratları itibariyle çocuklarımız. Bu nedenle de bir söylediklerimize bir de bize bakıyorlar ve bizden dolayı inancımızdan uzaklaşıyorlar. Öyle ya! Kendi söylemleri kendisini doğru, güvenilir, anlayışlı bir insan yapamayan(!) bir inanç başkasını nasıl iyi insan yapacak? Diye sorgulayıp, İslâm’ı seçmek yerine ateist, deist, agnostik gibi batıl fikirlere meylediyorlar. Tabiî onların bu tutumu da doğru değil. Eskilerin tabiri ile “Papaza kızıp oruç bozuyorlar” ama durum bu.
Bir başka sorun, muhafazakâr ailelerde eşlerin birbirleriyle olan olumsuz diyaloglarının muhafazakâr olmayan ailelerden çok da farklı olmaması. Emin olun, bugün kadınların ekonomik düzeyleri iyi olsun ve toplumsal baskı olmasın çoğu kadın muhafazakâr olsun veya olmasın eşlerinden boşanır. Oysa muhafazakâr olan ailelerde bu durumun istisnalar hariç böyle olmaması gerekir. En azından diğerlerine göre daha mutlu ve huzurlu olmaları gerekir. Oysa gündelik pratiğimde bariz bir şekilde gördüğüm durum, bunun hiç de böyle olmadığı yönünde. Ben yıllardır terapi yapıyorum (bireysel terapi, aile danışmanlığı vs.). Yaptığım terapilerde edindiğim izlenimim maalesef bu.
Bir de cemaatler meselesi var ki evlere şenlik. Eskiden bazı cemaatler birbirini eleştirirlerdi. Şimdilerde neredeyse birbirini tekfir edecek şekilde ayrılmış durumda. Bu durumu anlamanın en iyi göstergesi Gazze. Dünyanın gözü önünde bir katliam var ama bırakın dünyadaki Müslümanları Türkiye’deki Müslümanlar bile eylem ve söylem bazında birbirlerini desteklemiyorlar. Çünkü birbirlerini tasvip etmiyorlar. Bu durumu en iyi analiz eden ülkenin İsrail olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde dünyanın gözü önünde Müslümanlara rağmen bu katliamı yapamazlardı. İsrail biliyor ki dünya Müslümanları ittifak edip birleşemezler ve bir güç unsuru olamazlar. En fazla bir iki eylem yapar, bir iki slogan atar ve ertesi gün Gazze’deki katliamı unuturlar. Hâlimiz o kadar içler acısı ki İsrail mallarını bile ancak bir iki hafta boykot edebildik. Sonra? Sonrası malum. Zuhurata tâbi olduk…
Çözüm? Teorik olarak çok kolay ama pratik olarak bir o kadar da zor. Öncelikle değişim şart. Bu değişim bireyden başlayarak hâle hâle genişleyerek toplumun tüm katmanlarına sirayet edecek şekilde olmalı. Bakın söylemesi ne kadar kolay. Peki, ya uygulamak? İşte o zor. Değişim bireysel olarak kendimizle başlayacak. Sonra aile hayatımıza sirayet ederek eşimize ve çocuklarımıza yansıyacak. Şu anda muhafazakâr ailelerin çoğunda erkek despotizmi var. Bu demokrasiyi savunan ve en çok dile getiren cemaatlerde de böyle. Aile içi istişare mekanizması neredeyse hiç uygulanmıyor. Tabiî, babaların mazereti hazır. “Herkesin iyiliği için bu kararları alıyorum.” Oysa bir karar alınmadan önce tüm hane halkı ile istişare edilse, o kararın neticesi yanlış bile olsa ailede fikrî yıkımlar olmayabilir. Çünkü karar birlikte alındı.
Kısacası bireysel olarak inandığımız gibi yaşamadığımızda önce kendimizi, sonra ailemizi, sonra içinde yaşadığımız toplumu ve nihayetinde de tüm insanlığı ifsat edeceğimizin bilincinde olmamız gerekir. Örnek; Gazze’dir, Doğu Türkistan’dır, Moro’dur. Bu nedenle çözüm her birimizin kendi içimize dönüp, kendimizi Kur’ân ve sünnete göre mihenge vurmak ve yeniden inşa etmeye çalışmak olmalıdır.